Mitler de tıpkı sular gibi akıp yer değiştirir; belki de Sümer’in tuzlu su ejderi, binlerce yıl sonra Van’ın derinliklerinde yeniden nefes alıyordur…”
Van Gölü’nün kıyısında durup ufka baktığınızda, insana tuhaf bir sessizlik çarpar. Dağların göle düşen yansımaları bile sanki konuşmamayı seçer. Göl, soğuk bir bilge gibi susar; ne tam olarak yaklaşır ne de geri çekilir. Bu suskunlukta, insanın içine işleyen garip bir çağrı vardır. Gölün karanlığı sadece suyun derinliğinden değil, taşıdığı hikâyelerin ağırlığından da gelir.
Yıllardır kimi videolara, kimi tanık ifadelerine, kimi söylentilere konu olan Van Gölü Canavarı, bazılarının gözünde sıradan bir efsane; bazılarının kalbinde ise gerçek bir ihtimal. Fakat belki de çok daha ilginç bir soru var: Bu efsane gerçekten burada mı doğdu? Yoksa çok daha eski bir dünyanın, Sümer’in karanlık sularından akıp buralara mı ulaştı?
Sümer ve Babil mitolojisinin ilksel kaos figürü olan Tiamat, tuzlu suyun sonsuzluğudur; tanrıların anasıdır, evrenin karanlık başlangıcıdır. Mezopotamya insanı Tiamat’ın öfkesinde suyun hem yaratıcı hem yok edici yanını gördü. Ve belki de en önemlisi: bilinmezliğin kendisini.
Demir Çağı’nda Assur kralları Van bölgesine sefer düzenlediğinde, yazıtlarında Van Gölü’nü tarif ederken “deniz gibi” ifadesini kullanmaları tesadüf değildir. Onların gözünde bu göl, sıradan bir göl değil; sınırların ötesinde duran, kimsenin tam olarak kontrol edemediği bir su kudretiydi.
Bugün Van Gölü Canavarı diye bildiğimiz anlatı belki de Sümer’den, Akad’dan, Babil’den geçerek Assur sınırlarına, oradan da Urartu topraklarına kadar akmış bir mitin yeni biçimi. Mitler bir kez doğdu mu kolay kolay ölmezler; sadece ad değiştirir, şekil değiştirir, yeni bir coğrafya bulduklarında yeniden nefes alırlar.
Tiamat belki bir zamanlar tuzlu denizlerin köpüğünde dolaşıyordu. Bugün ise belki Van Gölü’nün sodalı mavisinin içinde dolaşan bir gölgeye dönüşmüştür. Belki bir balık sürüsüne karışmıştır, belki bir dalganın altına… Belki de sadece insanların kalbinde yaşamayı seçmiştir.
Van Gölü Canavarı’nın varlığı kanıtlanmış değil. Ancak bu gölü seyreden herkes bilir: Burada bir şey “varmış gibi” hissedilir. O his, işte mit dediğimiz şeyin ta kendisidir. Mitler ölmez. Sadece yeni bir göl bulur.