Hamaset | Dilara Bilgin | Köşe Yazıları...

Kimi zaman acabaları düşünmekten yasamayı unutuyorum, bu yaptığım kendimi alıkoymaktan başka bir şey değil. Benliğimi akışa kaptırmaktan korkuyorum, sürekli kaçıyorum. En çokta kendimden saklanıyorum. Ancak yolun sonunda, sabahın gecesinde yine kendime kalıyorum. Kırılıyorum, yutkunuyorum ve sessizleşiyorum. Kırgınlığım öfkeye dönüştüğü an suçluluk hislerini üzerime bocalıyorlar. Anlaşılmak için çıktığım o yolda boynum bükük dönmenin boşluğunda çırpınıyorum. Mutlu hissettiğim anları dillendirmek kadar normal olmalıydı mutsuzluğum. Tahassürle gözlediğim yolların ilk önce kendi saadetine ulaşması için gözlemeyi tâlik ediyorum. Kendimle verdiğim bir savaşı daha sonlandırmanın hafif ağırlığını yaşatıyorum benliğime. Nedense insanlar dünya üzerinde bir daha bulamayacağı bağları kopartmaktan hiç çekinmiyorlar, kendini hiç mi düşünmez bir insan! Çok öfke dolu olduğumdan haberim var. Ancak tanıyorum kendimi minik bir çabayla bile geçebilecek kadar minik bir öfke bu soluğumu kesen. Benim de kalbimden geçenlerin gûş eylenmesini çok isterdim. Yükselen haksız diller ortasında haklılığımı içime sıkıştırıp yoluma bakmaya çalışıyorum sadece. Kendi çapımda düzeltmeye çalıştığım yaşamım Yaradan’ın varlığıyla parıldıyor. Vicdanın rahat olmasıyla aniden bütün keşkeler silinip gidiyor. Bu sefer beklemenin suskunluğu değil, vazgeçmenin suskunluğu eşlik ediyor sineme.