Marka kelimesi eski Nors dilinde, “yakmak” anlamına gelir. O zamanlardan itibaren hayvancılık yapan köylülerin mallarını diğerlerinden ayrıştırmak için yakıp işaretleme yaptıkları ve “teknik olarak hayvanları dağlayarak tanımlama” eylemine göndermede bulunan “brandr” sözcüğünden türetilmiştir. İngilizce’de “brand” diye kullanılmaktadır. Bu tanımdan hareketle çok basit bir şekilde markalaşma kavramını “işaretlenmiş” olarak ifade etmek mümkündür. Bir üründen bahsediyorsak, insanların zihninde işaretlenmiş durumdaysa o ürün markalaşmış diyebiliriz. Bir kişiden bahsediyorsak da aynı şekilde düşünmemiz mümkündür. Ve hatta herhangi bir yerden de…

Bir yerin işaretlenmesi nedir? Elbette üstünü, altını çizmekten bahsetmiyorum. Bir yerin işaretlenmesi, o yerin zihinde kodlanmasıdır. Tercihlerde öncelik vermek demektir. Farklılığının görünmesi demektir. İşaretlenmek markalaşmak demektir. Markalaşmayı sürekli kılmak için birlikte hareket ve sürekli gayret gerekir. Yaptım oldu, yok yani.

İlkemiz şudur; markalaşmak bir sonuç değil süreçtir ve kolektif hareket kaçınılmazdır.

Markalaşma serüveninde çok önemli iki husus bulunmaktadır. Birincisi gürültü çıkarmaktır. Dr. Cem Kınay’ın ifadesiyle; “yan odadakilerin sizin hakkınızda konuşmasıdır” markalaşmak. Sahip olduğunuz her ne varsa bununla ilgili başkalarını konuşturmaktır. İkincisi ise treni kaçırmamaktır. Büyüklerimiz “fırsatın kazası olmaz” der. Biz de kazaya bırakmak konusunda pek mahirizdir bilirsiniz. Sevgili Enis Acar ağabey ile kazaları konuştuk. 2011’deki felaketin, büyük Van Depreminin ardından şehri yeniden inşa etmek ve inşa-ihya sürecini doğru planlamak için büyük bir fırsatın doğduğu ve bunu kullanamadığımız aklımıza geldi. Sadece bu değil, zamanında çok yoğun gerçekleşen sınır ticaretinden elde edilen gelirleri şehre kazanımı olacak doğru yatırımlar için kullanmamak da kazası kazaya kalan diğer bir husustu. Ben bunları söylerken sizin aklınıza gelenler var ya, evet işte onları da yapsak belki bugün “belki” demeyecektik. Kazası az olanlardan olacaktık yani.

Ama şimdi fırsatı tam olarak elimizde olan bir sürecin içerisindeyiz. Yoğun bir şekilde herkesin gündeminde olan ve muhtemelen bir süre daha gündemde kalacak olan NASA Dünya Turnuvası Şampiyonu, Astronot Kate Rubins’in uzaydan görüntülediği Van Gölü fotoğrafı oldu. Şampiyon dediysek, öyle kelimenin tam anlamıyla şampiyon olan bir Van Gölü’nden bahsediyoruz. Bu şampiyonluğu NASA, “Van Gölü'nün galibiyeti yankılanıyor, beş turda 930.000'den fazla oy kulanıldı ve bu Dünya Turnuvası yarışmalarımız tarihinde bir rekor” şeklinde ifade etti. NASA’nın da duruma hayret ettiği sosyal medya paylaşımından anlaşılıyor. Ama haklılar, zira 2020’deki oylamada kullanılan oy sayısı 56 bin. Birinci olan Bahamalar için tam olarak 37 bin oy bile kullanılmamış.

Bizim Van Gölü’nü birinci yapma yolundaki seferberliğimiz, devlet büyüklerinin katkısı ve yerelin etkili çalışmasıyla nihayete erdi. Yani bunu yalnız yapmadık. Van Gölü’nde ortağımız olan Bitlis’imizin yoldaşlığı ve ulusal destek ile şampiyonluğu elde ettik. Ama bir ayrıntıya dikkat çekmekte fayda var. Bu oylama sürecinde en önemli silahımız “twitter” oldu. Aytaç abinin son “Twitter Vanlılığı” başlıklı yazısını okumuşsunuzdur. Orda da diyor ya hani, “En ufak konuda bile çok büyük bir kalabalık oluşturup twitter’ın ‘Topic Trend’ dediği TT listesine koyma hünerine sahibiz. Yeter ki birileri bize “Şu saatte buluşup şu başlıkla şunu yazıyoruz” diye bir şeyler söylesin. Ne yapıp ne edip o işi gündem yapıyoruz. Fakat… Olayı sadece sosyal medya üzerinden gündemleştirme işi bize alanda da mücadele verme zorunluluğunu unutturdu.” İşte olayı tam da buradan ele almakta fayda var. İşin “o alanda mücadele etme zorunluluğu” kısmına eğilmek lazım. Biz Van Gölü birinci oldu diyoruz, bunda beis yok. Ama unutmayalım, birinci olan bir fotoğraf. Bu görmek isteyene çok şey aslında evet ama görmek istemeyene hiçbir şey olmayabilir. Asıl maharet olayın  sonrasını yönetmektedir.

E ne yapmalı?

Markalaşmanın iki kuralını hep aktif tutmalı tabi. Gürültü ve fırsat meselelerini iyi değerlendirmek lazım. Dediğim gibi, 930 binden fazla ederi olan bir gürültü çıkardık ama muhafaza etmezsek bu fırsat da gider. NASA aracılığıyla gölümüzü tüm dünyaya duyurduk, hadi gelin bu fırsatı tam değerlendirelim. Fotoğrafın sahibi Kate Rubins’in en son 2016’da kullandığı twitter hesabını etiketleyerek paylaşım yapmaktan vazgeçmek şartıyla ama.

Van Büyükşehir Belediyesi’nin “fahri hemşerilik”  hediyesi, Edremit Belediyesi’nin Van’a daveti ve üniversitenin Van Kedisi hediyesi çok anlamlı. Ancak bu kadarla kalmamalı. Eminim birileri bir yerlerde daha fazlasını planlıyor ama fikirlerini sakladıkları kutulardan çıkarmaları ve ortak çalışmaları gerekiyor. Bunların yanında, çok daha fazla şey yapmak gerekiyor.

“İyi de nasıl?” sorusunu sormakta haklısınız. Uzaydan çekilen fotoğrafı sosyal medyadan görenlere Van Gölü kıyısında bir fotoğraf çektirmek, gün batımını seyrettirmek, gizemiyle meşhur Van Gölü Canavarı ile tüm dünyayı tanıştırmak gerekiyor. Ben bunları yazdım, sizin ekledikleriniz de kabulümdür. Bütün bunların dışında, bu sorunun cevabını veya bununla ilgili ilhamı Cumhurbaşkanlığı himayelerinde 21-22 Mayıs tarihlerinde Antalya’da gerçekleşecek (basın ve ilgili derneklerin ücretsiz ulaşım ve ağırlanması söz konusu) Türkiye Turizm Zirvesi’nde veya 1 Haziran’da ilimizde gerçekleşecek Van Gölü Sempozyumu’nda bulabilirsiniz. Ama o zamana kadar birkaç öneri paylaşayım:

  • Van Gölü’nün koruma- kullanma dengesini ve sürdürülebilirliğini sağlamak,
  • Güçlü bir hikaye oluşturmak ve bu hikayeye insanları ortak etmek,
  • Kültürel miras unsurlarını ön planda tutmak,
  • Bölgenin ulaşılabilirlik sorununu (özellikle hava ulaşımında) minimuma indirmek,
  • Van Gölü’nü deniz ulaşımı konusunda maksimum düzeyde kullanmak,
  • Famtripler (acente turları) düzenlemek,
  • Sektör personelinin yanı sıra ziyaretçilerin temasa geçebileceği tüm alanlardaki personeli özel eğitime tabi tutmak,
  • Özel ilgi turizmi alanlarına yönelik potansiyeli açığa çıkarmak.

Ayrıca bütün bunları kapsayacak ve bölgemiz için kurtuluş olduğuna inandığım,

  • Van Gölü’nü merkeze alacak bir destinasyon planlaması ve bu planlama sonucunda bir destinasyon yönetim örgütünün hayata geçirilerek çalışmaların güçlü stratejilerle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Bu önerilere sizin önerilerinizi eklersek yakaladığımız bu fırsatı Van Gölü’nün ortakları olan bizler için önemli turizm gelirine dönüştürebiliriz. Ama bunu gerçekten yapmak gerekiyor. Yarışma sonrası basına verilen demeçler bu konuda yeterli olmayabiliyor. 2020 Şampiyonu Bahamalar’dan bahsettik ya, orayla ilgili bir habere gidelim. “Etkinlik sonrası Turizm Bakanı Joy Jibrilu bu kadar çok insanın görüntüyle bağ kurmasından dolayı çok memnun olduğunu söyledi. Bakan, fotoğrafı gören insanlardan Bahamaları ziyaret etmek için çok sayıda söz aldığını ekledi. Fotoğrafla gelen birincilik, salgın nedeniyle ekonomisi durma noktasına gelen ülkede memnuniyetle karşılandı…” (Webtekno). Maalesef anladığım kadarıyla Bakanın aldığı sözler yerine getirilmemiş. Tabi mutlaka bunda pandemi etkisini de göz önünde bulundurmakta fayda var. Ama sonra konuşulmamış. Mardin’in Van’a güzel hediyesi Sevgili İbrahim Erken ile önceki birinciler üzerine de konuştuk. Mesela Şincan Uygur Özerk Bölgesi var, turizmine etki olmuş mudur varın siz düşünün. 

Ya da ben söyleyeyim, hayır.

İstersek, önümüze fazlaca başarı örneği de başarısızlık örneği de alabiliriz. İstersek Van Gölü için üzerine konuşacak bir sürü hikaye bulabiliriz. Artık doğru noktaya bakma zamanı. Rubins, Van Gölü’nü uzaydan/uzaktan çekti ve bu kadar gündem oldu. Yeni bir seferberlikle Van Gölü’nün kıyısını yerli- yabancı misafirlere sunma zamanı.

Şimdi Van Gölü’nün bir yeni mesajı var: “Beni bir de böyle çekin.”