Van’ın son birkaç yılının popüler cümlesidir: “Efendim kent göle/denize sırtını dönmüş, bir türlü yönünü çevirmiyor.” Yürekten katılırım. Bu cümle her kurulduğunda arkasından denize yönünü çevirmek isteyenlerin plânlarını duyarız. Ama en ‘özel’ huylarımızdan biri odur ki plânlar o haliyle kalsın.

Bu muhabbete en son şahitlik ettiğimiz meclis, “Covid-19 Sürecinde Sektörel Konferanslar” serisinin ilki olarak, Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı’nın (DAKA) müthiş bir organizasyonu ve online ev sahipliğiyle “Bölgemizde Turizmin Geleceği” başlığıyla gerçekleşen, Rixos Hotels Yönetim Kurulu Başkanı ve Vanlı iş adamı Fettah TAMİNCE’nin katılımcısı olduğu bir webinar idi. Van’ın karar vericilerinin, karar etkileyicilerinin, akademisyenlerinin, sektör temsilcilerinin yer aldığı bu program, TRB2 bölgesinin kanımca en prestijli kurumu olan DAKA’nın bile aynısını tekrar yapamayacağı bir programdı. Evvela Daka’yı yürekten alkışlamak gerek. Baştan ifade etmek gerekir ki, program herkesin katılımına açıktı. Katılımcılar arasından panelist olarak seçilen kişiler Daka tarafından belirlenmişti.

Katılımcıların da soru-yorum hakları kendi ellerindeydi. “Şu yoktu, bu yoktu” ifadelerini bu açıdan gayrı samimi buluyorum. Nihayetinde program, bir planlama toplantısı değil “selamlama” buluşmasıydı. Şunu da belirtmeliyim ki; ana tema ‘planlama’ olsaydı elbette turizm araştırmacıları, şehir plancıları, Denizcilik ve Su Ürünleri Fakültesi’nin akademisyenleri ve orada bulunması elzem olan herkesin olmaması temel tartışma konusu olurdu. Ama değil. Daka’nın da dersine çalıştığı çok açıktı, zira moderatör M. Emin ÇAKAY hocanın sorduğu sorular ve Genel Sekreter H. İbrahim GÜRAY beyin verdiği bilgi ve referans noktaları konuğu ve diğer katılımcıları doğal olarak bir noktaya odaklamıştı. Mesele elbette, sosyal medyanın ve kamuoyunun yoğun bir şekilde dillendirdiği “Dünya’nın bir çok yerinde yatırımı olan Fettah Tamince’nin neden Van’a yatırım yapmadığı” değil, bu kadar geniş bir bakışın, sağlam bir vizyonun Van’a ve hatta Vangölü havzasına nasıl kazandırılabileceği meselesiydi. Fettah beyin Van’a kazandırılmasından bahsetmiyorum, kendisi zaten -özellikle sosyal yardımlar noktasında- Van’ın kendi desteğine her ihtiyacının olduğunu düşündüğü anda ve hatta ötesinde gereğinden fazlasını yapıyor.

Ama gelin görün ki çok aşina olduğumuz, yaygın bir kanıyla Konfüçyüs’e atfedilen bir deyiş var ki “Birine iyilik yapmak istiyorsan, ona balık yemeyi değil balık tutmayı öğret.”  İşte Fettah Tamince’den istenen de, kendi ufkuyla, kendi deyimiyle “makro” bakışıyla, çalışma arkadaşlarıyla ve pazarlama stratejileriyle balık tutmayı öğretmesiydi. Tam da kendisinden beklendiği gibi büyük olgunlukla karşıladı Fettah Bey. Gerekirse Van’a otel açabileceğinden de bahsetti. Tabi o da doğru noktadan bakıyordu; iş yalnızca Van’a bir Rixos kazandırmak değildi. Kenti el birliğiyle nice Rixos’ların buraya gelmek istemesine hazırlamaktı. Devlet büyükleriyle arasında geçen konuşmalardan bahsetti, Van’ın güçlü turizm potansiyelinin onlar tarafından da kabul gördüğü ama kentin bu anlamda gelişme ve kazanç isteğini topyekûn gerçekleştirmediğini, öncelikle ve özellikle bu konuda adım atılması gerektiğini belirtti. Topyekûn dedim ya, işte yaramız tam da burada. En acıyan yerimiz burası. Bir araya gelmekte zorlanan büyüklerimizle, Van özelinde kentlerin markalaşamama süreçlerini ele aldığımız yüksek lisans tez çalışmamda da bu konunun etrafında çok dönmüştük. Hepsinin ortak kanaati, kent için bir şeyler yapabilecek kişilerin bir araya gelememesiydi. Evet, bir araya gelemeyenler bunu söyleyince bana da çok ilginç gelmişti. Ama ben alıştım, siz de alışırsınız. Ya da neden alışıyorsunuz, belki de kendimizin ve kentimizin geleceği için bu memlekette isyan edeceğimiz tek konu budur. Vali bey de isyan etti geçen hatta, aynı programda. “20 yıl önce bu kentte çalıştım ben, bu kadar bir araya gelemez değildi bu kentin insanları, o zaman hiç böyle bir problem yoktu ama bugün kimse kimseyle bir araya gelmiyor.” Zaten yediden yetmişe bu konudan muzdaribiz, e aynı kişiler olarak da müsebbibiyiz tabi. Yani herkes aynı konudan şikayetçiydi, ben anlamadım bana dert yanıyorlardı sanki. Heralde benim çözebileceğimi düşünüyorlar. Valimize büyük saygı duyuyorum, bağışlasın ama Vali olan kendisi. Bu tür konularla ilgili milletin ona dert yanması lazım. Neyse kafam karıştı yine ama ben eminim ve çok umutluyum, yaramız çok içerde değil. Bir iki oturmak isteyelim yara kalmaz ortada. Özür dilerim, konu yaraya gelince, insan onun haricinde ne varsa unutuyor. Fettah Beyden bahsediyordum, birlik halinde bir isteme eyleminden söz etti. Ama demeden, bahaneye sığınmadan bir birliktelik. Bunun yanında, kentin turizm faaliyetlerinin ve hatta avantaj sağlayabilecek birçok faaliyetinin gerçekleşebilmesi için, çok önemli ve en stratejik noktaları sıraladı.

“Gürültü çıkarmalıyız” dedi; isteğimize dair uyumlu ve doğru bir gürültüyü kentte çıkaralım, üzerine biz de lobi faaliyeti yürütelim diye ekledi. -Değinmeden geçmeyeyim, Ömer Aytaç Aykaç ağabeyin son yazısında bahsettiği Kapıköy meselesi, aklı başında gürültü çıkarma ve lobi faaliyetinin güzel bir örneğidir ve buna benzer örnekler mevcuttur.

Sürekli turizmin çok kırılgan bir sektör olduğundan bahsederiz, güvenlik sorunu, terör, istenmeyen hadiseler gibi kötü olayların da turizmi doğrudan etkilediğini söyleriz. Bu küresel bir kanun gibi aslında. Fettah Beyin buna karşı da çok yerinde bir tavsiyesi vardı. “Hep kötü iyiyi kovuyor, gelin iyi bir şey yapalım bu sefer o iyi bütün kötüleri kovsun.” Eminim programdaki herkes bu cümleyi duyduğunda gönülden alkışladı cümlenin sahibini.

Ayrıca, Dubai örneğinden bahsetti. Bir çölün nasıl ziyaret rekoru kıran bir yere dönüştüğünün hikâyesini anlattı. Hikâye değildi tabi. Bir de zamanında British Airways’in Dubai’de yapılacak hava limanına uçması için ilgili yöneticilerin çabalarını ekledi. Bunları boşuna anlatmıyordu. İnancı vurguluyor, risk almanın kaçınılmaz olduğunu ifade ediyordu. 

Ortadoğu pazarının önemli olduğunu söyledi. Ama haklı olarak Van’a gelecek kişilerin İstanbul’a uçup sonra İstanbul-Van yapmalarının saçmalığını işaret etti. “İnsanlar Van’a direk uçabilmeliler” dedi. Bence de bunu söylerken bizim İstanbul’a ve Ankara’ya havayolu seyahatlerimizin deveyle gitmekten bir tık kolay olduğunu biliyordu. Ama hedef koyuyor yani. Burada altı çizilmesi gereken nokta; bu pazarın da önemli olduğu, vizyonun ortadoğu pazarı olduğu değil. Zira Uzungöl tecrübesi Ortadoğu ile ilgili bizi bir daha düşündürmelidir.

Ziyaretçi ve yatırımcıları çekebilmek için yeni bir destinasyon oluşturulmasının gerekliliğine işaret etti. Dünya’da tüm sahil kentlerinin kullanıldığını Van’ın bu değerlendirmeden mahrum olduğunu ifade etti. Bu nedenle de “siz bize bir lokasyon işaret edin, biz o bölge üzerinde hep birlikte planlama yapalım otel de getirelim” diye ekledi.  Hatta başta Daka olmak üzere tüm ilgililere “siz biraz üzerine çalışın birlikte olgunlaştıralım” deyince Daka Genel Sekreteri H. İbrahim Güray da çalışmaya başladıklarını ve Şanlıurfa’da Valilik öncülüğünde hayata geçirilen “Şanlıurfa Turizm Geliştirme Şirketi” modeline benzer bir taslak çalışma hazırlığında olduklarını ifade etti.

Ben çok daha fazlasını yaptıklarına eminim, ama âcizane New York’ un markalaşma modeli olarak ifade edilecek profesyonel şirket (Saatchi&Saatchi) desteği, Amsterdam’da belediye ve kurum kuruluşlarca oluşturulmuş Amsterdam Partners, Dubai’de hükümet eliyle oluşturulmuş Turizm ve Ticaret Pazarlama Dairesi, Barselona’da hükümet tarafından güçlendirilen ve bu konularda yetkilendirilen Barselona Kent Konseyinin ilgili çalışmaları gibi örnekleri de dosyalarına eklemelerini öneririm. Sözünü ettiğim tüm çalışmalar markalaşma konusunda başarıya ulaşmıştır. Mesela New York, bu işe ilk başlayanlardan olarak, 2019 yılında 67 milyon turist ağırlamıştır. Türkiye’nin 2019 toplam ziyaretçi rakamı 52,5 milyondu. Buradan bir kıyaslama yapabiliriz.

Şanlıurfa Turizm Geliştirme Şirketi henüz çok yeni, ama Gaziantep de resmiyete kavuşturmadan benzeri işleri 2003 yılından beri -Sanayi Odasının ilk girişimiyle- yapıyor ve başarısı ortada.

Evet, Fettah Bey bu konudaki ilk kamuoyuna açık ve geniş konuşmasıyla bizleri bu kadar heyecanlandırdı, bir de gelse ve başlasak o zaman neler olur kim bilir. Çok katkısı olacağına emininm. Daka ve biz katılımcılar dersimize çalışacağız, cittaslow, ekoturizm, kültür turizm, inanç turizmi, etkinlik turizmi ve alternatif turizmin diğer alanlarıyla ilgili hangi konularda çalışmanın gerekliliğini ortaya koyacak sonuçlar çıkarmaya çalışacağız. Van’da ve hatta Vangölü Havzası’nda hangi alanda markalaşmak istiyoruz hep birlikte karar vereceğiz. Dedim ya hepbirlikte işte.

Burada son olarak bir noktaya daha değinme ihtiyacı hissediyorum. Kent markalaşmasında temelde vatandaşlar, ziyaretçiler ve yatırımcılar üçgeni bulunmaktadır. Çalışmalar ziyaretçilerin arttırılması ve yatırımcıların getirilmesine odaklanınca vatandaşları ihmal edebiliyor. O zaman da değişen ve gelişen sürece adaptasyon konusunda sorun olabiliyor, direnç oluşabiliyor. Van YYÜ Sosyoloji Bölüm Başkanı Suvat Parin hocamın da değindiği üzere bu kentin Akdamar Adası’nda ayin ve Gezgin Fest’e karşı direnç  tecrübesi bulunmaktadır.

Ya vatandaşın direnç göstereceği işler gerçekleşmeyecek, ona göre bir planlama şekillenecek.

Ya da başka, siz söyleyin işte.

Unutmadan,

Orman Genel Müdürlüğü yeni bir Ekoturizm Eylem Planı hazırladı, bir bakın isterseniz.

Belki orada da bize dair hiçbir şey yoktur.