2021 yılı enerji sıkıntıları, gıda darboğazı ve çeşitli varyantlardan sonra, bulaşıcılığı yüksek olan omicron coronavirüs varyantının küresel finans ve emtia piyasalarını yoğun şekilde olumsuz etkilediği bir yıl olarak geride kalırken, 2022 yılına ekonomiler bu olumsuzluklarla merhaba dedi. 2022 yılında Türkiye ekonomisinin en büyük ekonomik riski ve problemi enflasyon olacaktır. Zira salgının da etkisiyle tedarik zincirindeki aksamalar, ücretlerdeki artışlar, politik hatalar, döviz kuru yükselişleri ve ithalat fiyatlarındaki artışlar bu süreci besleyecektir. Sadece Türkiye ekonomisi için değil tüm dünya için enflasyon temel sorun olacaktır. Özellikle Merkez Bankalarının artan para basımı, iklim değişikliği ve küresel tedarik zinciri kaynaklı ithal enflasyon tüm dünyayı etkileyecektir.

Enflasyon; talep kaynaklı (toplam talep artışının mal ve hizmet arzından büyük olması), maliyet kaynaklı (petrol ve gıda gibi emtia fiyatlarının yükselmesi veya doğal afet kaynaklı üretim maliyet artışı ), para arzı kaynaklı (para arzının para talebinden fazla artması) ve beklenti kaynaklı (tüketici ve üreticinin gelecekte fiyatların artacağı yönündeki beklentileri) olarak karşımıza çıkmaktadır. 2022 yılında Türkiye ekonomisinde mevcut Türk Lirası getirilerinin tüketimi artırmasına bağlı olarak yaşanabilecek sınırlı talep enflasyonu dışında ağırlıklı olarak yaşadığımız ve yaşayacağımız enflasyon maliyet kökenlidir. Özellikle ücret artışı, kura bağlı ithal girdi fiyat artışı, enerji fiyatlarında görülen yükselişler maliyet enflasyonunda başat rol oynamaktadır. Ayrıca TCMB’nin para basımı ve fiyatların artacağı beklentilerin güçlü seyri, enflasyon artışını tetikleyecektir.  

Enflasyonla mücadelede en önemli husus, doğru teşhis ve tedavidir. Bunun için enflasyonunun kaynağını bilmek ve buna uygun çözüm önerileri ortaya koyulmalıdır. Zira enflasyonla mücadelede yaşanacak zafiyet ve sıkıntıların faturası ağır olmakta ve özellikle dar ve sabit gelirli bireyler bu faturayla muhatap olmaktadır. Devletlerin bu konuda önemli bir misyonu vardır. Sosyal devlet olma gereği, yükü ağır olsa da bu soruna kayıtsız kalınmamasını gerektirmektedir. Türkiye’de son asgari ücret artışında da temel hikâyenin burada yattığını söyleyebiliriz. Zira asgari geçim koşullarında yaşayan bireylerin satın alma güçlerini korumak, yani yaşanan yüksek enflasyona ezdirmemek için, kamu kendi gelirlerinden (gelir ve damga vergisi) feragat etmek zorunda kalmıştır. Yine aynı şekilde sabit gelirli çalışanlara vaat edilen artışlar, vergi istisna ve muafiyetler kamunun yükünü artırmaktadır. Sayısı artırılabilecek bu örnekler enflasyonla mücadelenin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Enflasyonu sıfırlamak neredeyse imkânsız olmakla beraber, enflasyonun etkisini azaltmak için etkin para ve maliye politikaları uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır. Teknik detaylarını bir kenara bırakmak kaydıyla, her iki politika uygulayıcıları (Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı) arasında eş güdüm olması ve uygulanan politikaların ekonominin gerçekleriyle bağdaşması kaçınılmazdır. Bu bağlamda, uygulanacak politikalarda etkinlik, sürdürülebilirlik ve şeffaflığın olması gibi konular bu süreçte anahtar rol üstlenmektedir.

Yeni yıla yeni umutlarla girmeniz dileğiyle…