Biz insan olmadan önce taştık, hepimiz taştık, sen ve ben” dedi bize bir üstat ve bunun dünyaya müjdesi olduğunu söyledi.

“Her şeyin bir aslı vardır ve taş bizim aslımızdır. Yaşadığımız bu hayat aslından kurtuluş ve sonra ona dönüşten başka bir şey değildir: Ben böyle vaaz ettim ve size duyuruyorum” böyle anlattı üstat.

Taş gülmekten acizdir. Her türlü kahkaha acizdi bizim taş kökenimizden.

Ve taş sevmekten acizdir, aşkta var olan tüm duygular taş kökenimizden acizdir, sevmekten acizdir, neyi ve kimi sevdiğine de inanmaktan acizdir, duyguyu hissetmekten acizdir.

Tüm bütünlüğü içinde taş atamızın tek yapabildiği direnişti, direniş kimliğinin dayandığı tek şeydi, onun için ağlamak kırıklıktı, kırıklık direnişti, kederi kaçıştı, ayrılık direnişti, düşüşü devrimdi, devrim direnişti. Biz de öyleyiz, hayat bizi yoruyor ve direniyoruz çünkü hepimiz taştık.

Ve bu hayat, özgürleşmekten ve sonra ona geri dönmekten başka bir şey değildir. Tekrar ama daha sert bir şekilde tekrarladı ve devam etti: “Dönüşürüz, akarız, genişleriz ve sürekli oluruz, böylece özgürleşiriz ve sonra taşlara döneriz.”

Aniden durup bize baktı, sonra devam etti: Bazılarımız hâlâ taş gibiyiz, aslımıza sülük gibi yapışıyoruz, başka bir şey olmayı reddediyoruz, hayal gücümüzde genişlemeyi ve göründüğü şeye dönüşmeyi reddediyoruz.

“Hayat üzerine, bir şeyler içip faydasız tüketmek ve yaşadığımız bu hayat bir hiçtir. Ama aslından kurtuluş ve sonra ona geri dönüş: Ben böyle vaaz ettim ve size duyuruyorum” dedi üstat.