Zamandan süzülen dertlerimiz var. Biz insanların dertleri...

Evimizde yaslı bir anne, ağlayan bir baba, ölmekte olan bir genç adam...

Memleketimizde, her köşe başında katledilen bir ceset, her vadide dökülen kan, bombalanan bir ev ve atılan bir füze... Benim dünyam dilsiz ve sağır bir çocuk; iyilik ve kötülükten bahsetmez bize...

Efendiler, ah bu efendiler! Bütün bir halkın yok edilmesi için tüm yıkıcı koşulları yerine getiren bir zihniyet var. Öfkelerinin pençeleri her iğrenç suçtan sonra ortaya çıkıyor ve nefretlerinin miktarı her bombalamadan sonra bir acıya dönüşüyor.

Öldürme, yıkma, ihlâl ve yıldırma bu çirkin dünyanın yüzleridir. İnsanlığın eşkıyasına ve insanlığın düşmanına rehin olmuş dünyam, bizim dünyamız. Benim dünyam dikenlerle dolu bir yoldur. Kara kaşlarını çatmış bedenimiz sıkıntı ve keder taşır. Veba değil, sefalet yayar.

Benim dünyamda çocuklarımız küçük kelebek sürüsü gibi göğe uçan beyaz kefenlerdir. Benim dünyamda hayallerimiz çorak bir çöldeki serap gibidir.

Ey bu zalim dünyanın sahipleri... Bırakın beni, bırakın çocukları, bırakın kadınları. Biliyorum yasaların uydurduğu o maddeler, o cümleler koca bir yalan. Yasalar beni sözlüklerinden sildi.

Gerçekliğimde bir usul, bir anayasa bulamadığım yalanları bağışla. Affet! Bana mantığının yanlışlığı, görünüşünün kurnazlığı ve tarzının kötülüğü...

Ve siz, ey zalim dünyanın efendileri… Siz kötülüklerin ve öldürmenin birer ustalarısınız. Rahat bırakın dünyamı, ben sizinle yokum. Bırakın, bırakın beni, bizi…