Keşke her kapıyı açan anahtarımız olsaydı…
Hayatın en sıkıştığı anlarında cebimizden çıkarıp çevirebileceğimiz, tüm kilitleri kolayca aralayabileceğimiz sihirli bir anahtar. Bazen o kadar ihtiyaç duyuyoruz ki… İnsanlık tarihi boyunca aslında herkes bu anahtarı aramış. Filozoflar düşüncelerinde, şairler dizelerinde, dervişler dualarında, bilim insanları deneylerinde.
Kimi zaman bu anahtar sabır olmuş. Yolda karşılaştığımız engelleri aşmak için sabırla bekleyen, her şeye “zamanla olur” diyen insanlar aslında kendi kapılarını açabilmiş. Mesela Mevlana’nın “sabır acıdır, ama meyvesi tatlıdır” sözü, sabrın ne büyük bir anahtar olduğunu anlatır.
Kimi zaman bu anahtar bilgi olmuş. Cahilliğin karanlık kapılarını açan şey, bilgiydi. Newton’un kafasına düşen elma sadece bir tesadüf değildi; bilgiye duyduğu merak onun elindeki anahtardı. Bizde bugün bir sorunun cevabını öğrendiğimiz de, içimizde bir kapının aralandığını hissederiz.
Kimi zaman bu anahtar sevgi olmuş. Sevgi, en inatçı kilitleri bile açan bir güçtür. Bir çocuğun korkularını annesinin sarılışı çözer, iki insan arasındaki kırgınlığı bir içten “ özür dilerim” yok eder. İnsan kalbine açılan en sağlam kapıların şifresi sevgiyle yazılır.
Bazen bu anahtar cesarettir. Hayat bize risk almadan hiçbir kapıyı açtırmaz. Wright kardeşlerin uçağı ilk kez göğe kaldırmaya cesaret etmesi, insanlık için gökyüzü kapısını açtı. Eğer korkularımızın önünde dik durmazsak, kendi kapılarımızın eşiğinde bekleyip dururuz.
Ama bazen de bu anahtar kendimizdir. Çünkü çoğu kapı dışarıdan değil, içeriden kilitlidir. Biz açmaya karar verene kadar hiçbir anahtar işe yaramaz. Hayat yolunda karşımıza çıkan kilitlerin bazıları, yalnızca içten bir inançla çözülür.
Belki de “ her kapıyı açan tek bir anahtar “ yoktur. Çünkü hayatın kapılarını çeşit çeşit, kilitleri farklıdır. Ama elimizde küçük küçük bir anahtar demeti olabilir: sabır, umut, sevgi, bilgi, cesaret, şükür… O demette her seferinde doğru anahtarı seçmeyi öğrenmek, işte asıl ustalıktır.