Osmanlı padişahı IV. Murad, sabah av için yola çıkarken, henüz kendine gelmemiş bir Bektaşi babasıyla karşılaşır. Padişah, karşılaştığı bu ilk kişinin uğursuz olduğunu düşünerek, onu hapse attırır ve akşama kadar başarılı olamazsa kafasını kestireceğini söyler. Gün boyunca avda bir tavşan bile vuramayan Murad, saraya döndüğünde Bektaşi’nin idam edilmesine karar verir. Ancak Bektaşi, padişaha bir mesele arz etmek istediğini belirtir.

Huzura çıkarıldığında, cesaretle şöyle der: “Devletli Sultanım, uğura ve uğursuzluğa inanmak dinimizde yoktur. Ama inanıyorsanız, sabah beni gördüğünüzde ben de ilk defa size rastladım. Siz tavşan vuramadınız ve bende canımdan olacağım. O halde uğursuz olan kim?”

Bektaşi’nin bu akıllıca ve nükteli cevabı, padişahı etkiler ve onu serbest bırakır. Bu hikâye, uğur ve uğursuzluk kavramlarını sorgularken, insanların yaşadıkları olaylara anlam yükleme çabasını da ele alır. Bektaşi, uğursuzluğun tamamen bakış açısına bağlı olduğunu gösterir. IV. Murad’ın avda başarısızlığı, Bektaşi’nin gözünden padişahı da “uğursuz” yapar. Bu olay, olumsuz durumlarda sorumluluk almak yerine dışsal nedenlere yüklenmenin nasıl bir yanılsama olduğunu vurgular.