Modern anlamda futbol İngiltere’de doğdu. Orda büyüdü, tüm dünyada yetişti ve henüz ölmedi. Bence (ünlü Nelson Mandela da böyle düşünüyor) futbol hayatı her yönüyle en çok temsil eden yetişkin oyunu olduğu için kolay kolay da ölmez. Bu yetişkinlerin hayat mücadelesinin bir nevi oyun versiyonu, Van’ a da arada uğradı, heyecan kattı ama hiçbir zaman toplumsal kimlik yaratmanın aracı olmamıştı ta ki birkaç hafta öncesine kadar.
Birinci lige çıkan Vanspor maç sonrası kutlamaları tahmin edilmediği derecede uzun ve kalabalık sürdü. Uzun bir emeğin sonucu, inanmışlığın sonucu, takım olmanın sonucu, kupayı ve birinci ligi çok istemenin sonucu gibi açıklamalar bu kitlesel uzun eğlenmenin ve kutlamanın hatta aşırı coşmanın sebepleri olamaz. Bunlar bir takım ve yönetimi için yeteri açıklamayı sağlayabilir ama tüm Vanlıların davranışlarını açıklamakta yetersizdir.
İngilizlerin ünlü endüstriyel devrimleri döneminde, işçi sınıfının ortak eğlencesi olarak başlayan futbol, zamanla İngiltere’nin sosyal dokusuna işlemiş ve bugün hâlâ hem toplumsal kimlik belirlemede önemli yer tutar. İngiliz holiganlar mesela ünlüdür. Hatırlarsınız 2000 yılında Galatasaray ve Leeds United arasındaki maçta 2 İngiliz bıçaklanarak ölmüştü. Bu derece futbol fanatiği olan İngilizler bile Vanlılar kadar kitlesel futbol şampiyonası kutlamasını uzatmamıştır.
Kutlamaların şekline, insanların bireysel ve kitlesel davranışlarına, eğlenme biçimlerine dikkatli baktığımızda hemen aklımıza Elias Canneti’nin Kitle ve İktidar kitabındaki açıklamaları gelir. Canneti’nin Vanlıların şampiyonluğuna ait analizlerine geçmeden şunu belirtmek gerekir:
Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca dönem, dönem Kürtleri (burada hayat oyunu ile futbol oyunu alegorisi yapılmıştır) oyuna dahil etmek için oyunu kuranlar ve oyuncular tarafından ‘güzel paslar’ verilmiştir.
Bazen orta sahada, bazen tam kalenin ağzında ‘pas’ verilmiş, ayağına hiç top değmemiş Kürtler bir anda şaşırmış, topu taca atmış ya da bazen kale direklerinin çok uzağına atmıştır. Çoğu kez de kendi oyuncularının acemiliği nedeniyle “ofsayt” a düşmüştür. Bu topla oynayamama sonucu kaptan ya da teknik adam tarafından tokat ile cezalandırılmıştır. Bunun üzerine hiç topa dokunmamak için defansa çekilen Kürtler bu kez de niye “oynamıyor, pas vermiyor” diye tokat yemiştir. Topu ayağına alınca tokat yiyen, topa dokunmayınca da tokat yiyenin psikolojisi nasıl olabilir ki! Derin bir oto-sansür, içe kapanma, takım arkadaşlarına hatta takıma küsme… Bu sosyal psikoloji bir yerde patlamalıydı. Yüzyıllık gerilim bir anda boşalır ise boşalım süresi de haliyle uzun sürer.
Vanlıların şampiyonluk sonrası kutlamaları Elias Canetti’nin Kitle ve İktidar (1960) adlı eserinde geliştirdiği temel kavramlardan biri olan ‘deşarj’ (ya da boşalım) fikriyle oldukça uyumlu. Canetti, kitle psikolojisinin derin dinamiklerini çözümlemeye çalışırken, bireyin kitleye katılımıyla yaşadığı dönüşümü ve bu dönüşümün nasıl bir boşalım (deşarj) anı yarattığını analiz eder. Bu tıpkı fay hattında biriken gerilimlerin ara ara depremler ile boşalması gibidir.
Canneti Van spor kutlamalarını izleseydi; toplumun bastırdığı gerilimlerin geçici de olsa dışavurumudur, derdi. Örneğin; halay başlı başına bireyin ‘ana kitleye’ dahil olup farklılığından azade olduğu bir andır. Yanındaki kim olursa olsun (Van’ da genelde popüler olmak isteyen bir yöneticidir bu) onunla eşit düzeye çıkmıştır ya da inmiştir. Dolaysıyla statünün, makamın, üst kimlik, alt kimlik farkının, yerli-köylü ayrışımının, aşiretli-aşiretsiz, otlu peynir seven sevmeyen, o partili bu partili farkının…
Bir anlık olsa da bir anda silindiği andır halaylı kutlamalar. Ve bu halay bireyin deşarj olduğu bir ritüeldir. Şampiyonluk, halaya bir bahane oldu bence.
Düşünsenize, Van’da yaşıyorsunuz ve bir partinin il başkanısınız ya da önemli bir müdürsünüz. Rolünüz gereği kamusal alanda hiç zıplamamış-hoplamamışın, bağırmamışsın. Ve öyle bir an geliyor ki toplumun kendisi senden böyle bir hareket bekliyor. Sen o zaman çıldırıyorsun ve özgürlüğün tadını çıkarıyorsun. Ama her güzel şey gibi bu da kısa sürüyor ve bitiyor…
‘Deşarj’ ne kadar sürebilir ki! İşte Canneti bundan dolayı bu deşarj anlarına “geçici” der. Çünkü ana yapısal düzenek orada duruyordur. Oyunun kuralı bellidir. Herkes rolünü oynamak üzere köşesine döner. Ama olsun yine de rahatlamıştır Vanlı.
Hep şu hayatta bir gün ben de bir gol atabilseydim, ben de başarabilseydim ve takıma dahil olabilseydim özlemiyle yanan Vanlı, süper bir gol atmış ve ben de “başardım” diyebilmenin huzurlu sakinliğini yaşamıştır.
Hayat oyunun birlik ve beraberlik sağlaması için tüm oyuncuların ‘tokatsız’ oyuna dahil edilip, gerilimlerin azaltılması, futbolun ‘toplumsal deşarj ve bütünleşme aracı’ olarak kullanılması dileğiyle…