Tarihte ilk hastanenin doğuda, islam medeniyetinin ürünü olarak, kurulduğu bilinir. Modern anlamda hastane olmasa da; hastaların bulunduğu, şifacıların hastaları tedavi etmeye çalıştığı yerlere hastane dersek, bu tür yerler ilk doğudaydı. Batı bu yerleri sonradan öğrendi. Öncesinde, biri hastalandı mı evinde tedavi edilmeye çalışılırdı. Umutsuz vaka ise o zaman bir yere terk edilirdi. Doktorların hastalarını ziyaret etmesi evlerde gezici usul ile olurdu. Sonradan, hastalıkların belli bir yerde tedavisi ve doktorların – hemşirelerin bu gibi yerlerde sürekli bulunması gelişti.

Şimdi bakıldığında ise hem doğuda hem de batıda hastaneler sosyal devletin vatandaşına sunduğu önemli kurumlar halline geldi. Çok sonradan bu kurumlar işletmeye dönüştü. İşletmelerde sistem doğal olarak kar-zarar hesabı ile çalışır. Ne kadar çok vergi o kadar iyi hastane. İyi hastane kesinlikle iyi sağlık sistemi demek değildir. Sistem çok farklı işler. Çok iyi donanımlı bir bilgisayarda, çok eski bir yazılım nasıl kötü işler ise öyle de çok modern bir hastanede kötü bir sağlık sistemi, tedavi değil hastalık oluşturur.

Bu bağlamda gelin bir Avrupa Birliği ülkesisinin sağlık sistemi ile Türkiyenin sağlık sistemini karşılaştıralım:

Bir örnek vaka üzerinden ilerleyelim (şahıslar ve isimler tamamen hayal ürünüdür):

“Rita Borg 70 yaşında kendi başına yaşayan, kilise okulundan emekli bir öğretmen hanımefendidir. Gündelik işlerini, özbakımını yapabilen ve hafta da bir kez gönüllü olarak kilise için yardım kampanyalarında çalışan biridir. İki çocuğu da yetişkindir ve yurtdışındadır. Eşi 5 yıl önce vefat etmiştir. Birgün bir mektup alır. Mektupta kalın barsak tarama testi için büyük abdest testi vermesi gerektiği belirtilir. Mektuptan sonra aile hekimi kendisini arar ve “lütfen sağlık merkezimize gelir misin” der. Gider. Önceden belirlenen saate hatta dakikada karşılanır ve testi alınır. Genel muanesi yapılır, hal hatırı sorulur. Evine yollanır. 1 gün sonra tekrar doktoru bizzat arar ve derki; ”testiniz pozitif geldi hanımefendi. Size büyük hastanede kolonoskopi için gün ayarladım. Ayrıca mektup da gelecek ama şimdiden not alın randevuzunuz ocak ayının 12 sindedir (yaklaşık 6 ay sonra). Randevu öncesi 2 günlük barsak hazırlığı gerekir onun için reçetenizi yazdım gelip ilaçlarınızı ücretsiz alabilirsiniz...”

Rita Borg, verilen bilgilere harfiyen uyar. 6 ay beklememnin uzun bir süre olduğunun farkındadır ama sisteme güvenir ki bundan dolayıda hoşnutsuz, mutsuz olmaz. Bekler. Günü gelir.Büyük hastaneye kendi imkanları ile gider. Günü birlik servisine alınır, damar yolu açılır sisteme dahil olmuştur ve kendini güvende hisseder. Hiç bir yerde halnız bırakılmaz. Sürekli birileri yanındadır ve sürecin neresinde olduğu bildirilir. Sabah gitmiştir ama işlemi öğleden sonra saat 2 de yapılır. Uyutulmuş ve uyanmıştır. Hiç bir ağrı ya da rahatsızlık hissetmez. Biri gelir detaylı bilgi verir. Kalın barsağın bilmem nersinde maalesef bir kitle saptanmıştır ancak kitle çok küçük olduğu için endoskopik işlem ile başarılı bir şekilde temizlenmiştir. Şimdi evine gidebilir ve mektup beklemeledir. 3 hafta geçer ve beklenen mektup gelir. Bir hafta sonra ayaktan cerrahi polkliniğine saat 10:20 de beklenmektdir. O saat ve o dakkada cerrahın karşısındadır. Yaklaşık 30 dakika cerrahı ile görüşür. Şunu anlamıştır: çok erken evrede yakalan bir kanser vakasından şimdilik kurtulmuştur. Yapması gerekn 6 ay sonra tekrar kolonoskopi için gelmesidir. Tabi tüm randevuları ayarlanmış ve mektuplar yola çıkmak için hazırlanmıştır….

Keje Taş 70 yaşında, 5 çocuğu, 10 torunu ve eşi ile beraber yaşayan bir ev kadınıdır. Artık yaşlanmıştır ve sürekli evdedir, beklemektedir.

Bir gün 6 aydır olan karın ağrısı daha da artar ve Keje yi konuşmaya zorlar artık. “Kızım” der; “karnım ağrıyor ve şişiyor 10 gündür de tuvalete gidemedim. Abine, babana söyleme ama sanki büyük abdeste kan da gördüm geçenlerde” Kızı ise “Anne üşütmüşsündür” der. “Sana sıcak bir çorba yapayım iç geçer.” O da “he…” der.

Çorbalar içilir, gece perdeyi çeker. Sancılara dayanmayan Keje ağrıdan artık inlemeye ve ağlamaya başlar. Tüm aile artık duymuştur. Önce baba hastayı muane eder ve bir şey anlamaz mahallenin imamo olan arkadaşını arar. O da doktora götür der. Ama hangi doktora diye sormayı unutur. Gece sabaha evrilmek üzereyken artık dayanılmaz ağrı acillik olur. Şehrin en büyük hastanesinin o büyük aciline gidilir. O saatte kısmen tenha olan acilde hemşire aranır sonra doktor bulunur ve doktor film ister. Film bakar, gaz var der. Biraz daha bekleyin der zaten saat 9 da uzman gelecek ona danışılacaktır. Keje tüm aile fertleri ile beraber bir sedyede bekler. Uzman gelir bakar. Bu cerrahilik der. Cerraha gidin der. Cerrah nerde ? Ailenin işşidir bu cerrahı bulunacaktır. Bir tanıdık yok mu bu hastanede diye 50 kişi aranır. Tanıdıklar da tanıdıklarını arar ve sonuçta cerrahi polikliniğine 7 numaralı odaya gitmeleri salık verilir. Gidilir. Odanın önü anababa günüdür. Sedyede olan Keje gibi 3 hasta daha vardır. O saate kadar cerrah 50 kişi muane etmiştir ama bekleyen daha 50 kişi vardır. Yine tanıdıklar devreye girer, diğer hasta yakınları ile tartışma-kavga sonrası cerrahın önüne gelinir. Bakar cerrah kan tahlilleri ister. Sonra tomografi ister. Onları yapmak için de devreye birileri sokulur. İşler uzadıkça uzar. Sedyede bekleyen Keje artık kusmaya başlar. Yakınları iyice teleşlanmaya ve kızmaya başlar. Kimseye güvenemedikleri için sürekli bir tanıdık aramaya devam ederler. “Acaba başhekimi mi devreye soksak? Yoksa sevk mi ettirsek? Başka yere mi götürsek?” Dereken tahliller tabiki yarına kalmıştır. Cerrahın kapısı zorlanarak içeri girilir ve neden beklendiği ona sorulur. Cerrah “kardeşim bana ne der git sisteme sor! Git başhekime sor! Git milletvekiline sor!” Artık ip kopmuştur hasta yakınları saldıraya geçer, keje unutulmuştur! Derken beyaz kod verilir, güvenlik gelir ve ortalık Çarşamba pazarına döner…

Sistem böyle işler…

Keje’nin akıbeti; ileri evre kalın barsak kanserininden dolayı palyatif bakım ve sonra yoğun bakım olurken, Rita’nın akıbeti 90 yaşına kadar aktif yaşamak olur…