OECD’nin PISA olarak bilinen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Programme for International Student Assessment) verilerine sosyal medyada sıkça denk gelmişsinizdir. Burada verilen verilere yönelik güven duygusu insan odaklı olan bu sonuçlarda da akılda bazı şüphelere yer verse de başarı yönünde baz alınan kurum PİSA dır. Burada vereceğimiz tarihler bir yanılgıya sebep olmasın, genelde sonuçlar ve değerlendirmeleri aynı yılda açıklanmıyor ve sonraki yıllara dağılımı yapılıyor. Bizim için önemli olan hangi durumda olduğumuz ve geçen yıllarla göre hangi seviyeye geldiğimizdir.  Esas olarak 15 yaşındaki gençlerin okuma, matematik ve fen bilimleri yetkinliklerinin değerlendirildiği Türkiye’den yaklaşık 7000 öğrencinin katıldığı PİSA 2018 sonuçlarına göre Türkiye okuma, matematik ve fen bilimlerinde OECD ortalamalarının altında kalmış durumda. Bu da birçok açıdan rekabet etmemiz gereken dünya ülkelerinin henüz eğitim aşamasında gerisine düştüğümüzü gösteriyor. Üstelik bu verilerin daha önceki yıllarla benzer olduğu da raporda yer alıyor. Yani yeteri kadar öğrenememişiz. PISA değerlendirmelerinde en üzüldüğümüz noktalarından biri ise sosyo ekonomik durumun öğrenci başarıları ile ilişkisinin kurulabilmesi. Yani ailesinin maddi imkanları görece iyi olan çocuklar kendilerini bir nebze kurtarabiliyor (!) ve bize de fırsat eşitliği nasıl sağlanmalı sorgulamasını yapmak düşüyor.

      Okuma alanında en alt seviyede yeterlilik gösteren çocuklar, bir metinde çok açık olan bilgileri anlamak, kendilerine tanıdık gelen konulardaki yazıların ana fikrini fark etmek gibi basit şeyleri yapabilirler ama daha derin yorumlarda bulunmakta zorlanırlar. Matematikte de çok basit işlemleri yapabilirler. Dolayısıyla bu sonuçlara bakılırsa, Türkiye'de 15 yaşındaki öğrencilerin önemli bir kısmı temel becerilerden mahrum. Türkiye 2003'den bu yana 3 yılda bir yapılan PISA sınavında tüm branşlarda OECD ortalamasının altında kalıyor. 2018 sonuçları, Türkiye'nin okuma alanında yeniden 2012 yılındaki seviyesine yaklaştığını, matematik ve fen alanlarında ise 2012 seviyesinin de bir miktar yukarısına çıktığını gösteriyor.

    PISA sonuçlarının bize gösterdiği önemli bir veri daha var: Bir ülkede eğitim kurumlarına yapılan harcama arttıkça ülkenin ortalama başarısı da artıyor. Bu bakımdan Türkiye, eğitime ayrılan kaynakları artırması gereken ülkeler arasında. PISA 2021'e katılan tüm ülkelerde ve ekonomilerde, okuma alanında kız öğrenciler erkeklerden daha iyi bir performans sergiledi. OECD ülkeleri ortalamasına göre okuma alanında kız öğrenciler erkeklerden 30 puan fazla aldı. Türkiye'de ise kızlar okuma alanında erkeklerden 25 puan ileride.

      Bu istatistiklere de gerek yok aslında karnemizi anlamamız için. Eğitim ve sınav sisteminin bakan değiştikçe değişiyor olması bile tek başına eğitim konusundaki eksikliğimize işaret ediyordu. Maalesef ki pandemi dönemine baktığımızda geri kaldığımızı görebiliyoruz. Planlama eksikliği yüzünden bir açılıp bir kapanan okullar ya da kapanma döneminde internete/bilgisayara erişimi olmayan öğrencilerin bilgiye erişememesi bunun örneklerinden biri. Eğitimin gerek birey gerekse toplum açısından önemine ek olarak eğitim hakkına erişememenin yaşam hakkı üzerinde bile sonuç doğurması da bizleri artık doğru yerden bakmaya itmeli. Umarım söz sahibi olanlar/olacaklar öğrencileri orantısız bir şekilde eğitimden dışlamak yerine kaliteli eğitimi erişilebilir kılmak için gereken “somut” adımlar üzerine düşünmeye başlamışlardır

      Milli Eğitim sisteminin tum paydaşlarının sahip olduğu beceriler akıllarda soru işaretleri bırakmaktadır. Burada yönetici, öğretmen, veli, öğrenci ve üniversiteler gerekli becerilere sahip olma ve aktarma konusunda yetersiz kaldığı somut bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. İşin en önemli ayağı üniversitelerdir. Yöneticileri ve öğretmenleri yetiştiren kurum da üniversite olduğuna göre, suyun başı orası. Üniversitelerin ana görevi araştırma ve yayındır. Onların kalitesini ise büyük oranda rektörler belirler. Peki bizim rektörlerin durumu nedir? Ülkemizde 206 üniversite var. Şimdi bu üniversitelerin rektörlerinin uluslararası yayın sayısına bakalı. Hatırı sayılır sayıdaki rektörlerimizin nerdeyse yayını yoktur.  Peki yapılan yayınların kalitesi nedir? Yayın kalitesi alınan atıf sayısı ile ölçülür. Rektörlerimizin yazdıkları uluslararası makalelerin birçoğu tanesine 0 atıf yapılmış. Yani onlar da bir bakıma boşuna yazmışlar. Bu iki veriyi topladığımızda elimize hatırı sayılır bir sayı ortaya çıkıyor. Başka bir bilgiye gerek var mı? Tartışmaya buradan başlamazsak havanda su dövmeye devam ederiz.

     2021 PİSA sonuçları halen açıklanmadığı için bir önceki PİSA sonuçlarını, çalışmalardan elde ettiğim verilere göre yukarıda açıklamaya çalıştım. Sebep-sonuç ilişkisini somut bir zemine oturtarak tartışmayı doğru gördüm. Eksiklerimizin neler olduğu ve açıklanacak PİSA sonuçlarında ne kadar puanımızı yükselteceğimizi veya azaltacağımızı tahmin edebiliyoruz. Burada başarı kadar başarısızlıkları da ortak sorun haline getirme kültürünü bir motto haline getirip olumlu yönde çalışmalar yapmamız gerekiyor.

                                                                                                               Ercüment ZÜNGÜR

                                                                                                           (Mahir Kolyiğit İlkokulu)