‘’Ekmeği aldım, duamı okudum ve ilk lokmamı ısırdım. Bambaşka, bilinmeyen bir tadı ve kokusu vardı bu ekmeğin. Sürücülerin ellerinden, taze buğdaylardan, kızgın demirden, mazottan gelen ya da bunların karışımı olan bir kokuydu bu... Sonra ikinci, üçüncü lokmaları da aldım, onlarda da mazot kokusu vardı. Ama yine de, o güne kadar öyle lezzetli ekmek yemediğimi söyleyebilirim. Bu, emekçi oğlumun nasırlı ellerinden çıkan ekmekti. Tarlayı süren, buğdayı yetiştiren, hasadı kaldıran, tarlada çalışan insanlarımızın, halkımızın ekmeğiydi. Kutsal ekmek! Oğlumla övünüyor, çok büyük bir gurur duyuyordum. Ama bunu kimse bilmiyordu. işte o anda anladım ki, bir ananın mutluluğu, milletin mutluluğundan doğuyor, aynı kökten olan ağacın dalları gibi bir kökten geliyor. Kaderi de onun kaderiyle bir oluyor. Çektiğim bütün acılara, hayatın bana indirdiği korkunç darbelere rağmen bugün de bu düşüncedeyim. Ne olursa olsun, milletim yaşıyor, ben de yaşıyorum...’’Toprak Ana
          Binlerce yıldır dostluklarını ve sadakatlerini birbirlerine göstererek aynı ortamı paylaşmış olan toprak ve insan birlikteliği son zamanlarda iyiden iyiye yerini ayrılığa bırakmıştır. Tüketici toplumun sahip olduğu şehirleşme zehrini gün geçtikçe binlerce insan tatmaktadır. Zamanında verimli topraklar için yapılan göçler artık yerini hazır tüketimin ve betonun olduğu yapay dünyaya bırakmıştır. Bu göçler ne zaman durur bilmiyorum ama yoğunlaşan şehirler, insani yozlaşma ve yapay hayata burunmuş bulunmaktadır. Tarımdan topraktan kopup şehirlere yapılan göçlerin sebebini şahsi seçime değil mecburi nedenlere de bağlı olduğu bilinmektedir. İşsizlik, ekonomik hayatın daha da bozulması, sağlık problemlerinin artması, eğitim problemi, psikolojik sorunlar, sosyal denge bozuklukları, ırkçılık, kültürel bozulmalar, çatışmaların kentlere yayılması, ahlaki bozulmalar, gayrimeşru işlerin artması, çarpık kentleşme... Kent merkezlerine göç edenler, geçim kaynakları olan tarım ve hayvancılığı, kentlerde yapamadıkları için, göç ettikleri yerlerde vasıfsız işçi durumuna düşmektedirler. Yapabildikleri tek iş, hamallık, ırgatlık ve seyyar satıcılık olmaktadır. Nitekim bugün hem ülke içerisinden hem de ülke dışından yoğun göç alan büyük kentler, işportacı istilasına uğramış bulunmaktadırlar. Bir hamallık işi bulabilmek için yoğun izdihamlar yaşanmaktadır.
           Takvim yapraklarını şöyle geriye doğru karıştırdığımızda, her zaman olduğu gibi özünde çocukların olduğu güzel fikirler gözümüze çarpıyor.  Kırıkkale'de, öne sürülen ve merkezini çocuklarımızın oluşturduğu proje beni heyecanlandırmıştır. Bu projede aktif rol alan kesimin çocukların olması geleceğimiz için önemlidir. Oba Köy Projesi içerisinde bulunan Çocuk Tarım Akademisinde öğrenciler, hem fidan dikmeyi öğreniyor hem de eğleniyor. Burada çocukları bir ırgat gibi saatlerce çalıştırmak gibi bir anlam çıkarılmasın, çocuklar, bilgi esaslı ve aynı zamanda oyun zihniyle aktif rol almaktadırlar. Kırıkkale Valiliği tarafından Yahşihan ilçesinde, Kızılırmak kenarında 2021 yılında 300 dekarlık alanda yapılan Yeşil Vadi Oba Köy Projesi içerisinde yer alan Çocuk Tarım Akademisinde öğrenciler toprakla buluşuyor. İlk başlardaki heyecanını biraz kaybetmiş olsa da hala bir umut olarak yerini korumaktadır. Akademi alanının içerisinde eğitim salonu, tarım müzesi, ekip-biçme alanlar, sera alanları ve özel eğitim okullarında eğitim alan öğrenciler için özel alan bulunan Çocuk Tarım Akademisi’nde öğrenciler hem teorik hem de uygulamalı eğitimler alıyor.

        Toprak ve insanın dostluğunu yeniden yeşertmeye yönelik olan bu proje, insanı insan için var olması gerektiği fikrinde olan her eğitimciyi heyecanlandırmış ve tam desteğini almıştır. Bu eğitimcilerden biri olarak ben de aynı duyguları paylaşmaktayım. Bu proje kapsamında öncelikli olarak Çocuk Tarım Akademisi’ne gelen ilköğretim ve özel eğitim okulu öğrencileri, Kırıkkale Tarım ve Orman Müdürlüğünde görevli ziraat mühendisleri tarafından teorik bilgiler ve eski tarım araçlarını hakkında bilgiler verilmiştir. Öğrenciler, daha sonra fide, fidanların dikimi ve bakımı hakkında uygulamalı eğitimler aldı. Uygulamalı eğitimde, önce toprakta bulunan yabancı bitkileri söken öğrenciler, daha sonra fide ve fidanları toprakla buluşturdu. Burada yapılan sadece bir kesitti ve maalesef sonrasında göz ardı edilmiştir. Başlarda Tarım İl Müdürlüğü çocuklar için lazım olacak ve öğrenirken aynı zamanda eğlendirmeye de yönelik her türlü imkan sağlanmıştır ama ilk başlardaki ilgi ve destekler yerini yenilmişliğe bırakmıştır. 
       Pandemi zamanına denk gelmiş olan bu projenin, pandemi süresince evlerde takılı kalmış çocukların, normalleşme ile birlikte toprak ile buluşması amaçlanmıştır. Evet, teknoloji olacak ve ne kadar olumsuzlukları ile tedirginlikler yaşasak ta hayatımızda olacaktır ve olmalıdır da. Ama pandemi süresince her an teknoloji ile bir olan çocukların bu sanal âlemden kurtarılması ve gerçek hayatın ancak toprak ile olacağı gerçeği ile yüzleştirmek önemlidir. Dijital detoksun en az dijital besin kadar önemli olduğunu ve bu dengenin ancak toprak ve tarımla sağlanılacağını unutmamalıyız. Çocuklara, hangi çağda olursak olalım kökümüzün ve gerçeğimizin toprak olduğunu her daim açıklamaktan ve davranışlarımızla örnek olmaktan geri kalmamalıyız. Çocuk Tarım Akademisi gibi oluşumları ve arkasındaki fikirleri sürekli ateşlemeliyiz. Burada yapılacak gevşekliklerin, önü alınamaz hazır tüketiciliğe ve toplum olmanın, toplumsallaşmanın ölmesine sebebiyet verecektir. 
                                                                                                     Ercüment ZÜNGÜR