Öğretmenliğin bir toplum için hatta yeryüzünde yaşayan tüm canlılar için ne kadar önemli bir değere sahip olduğu hepimizin malumudur. Bir sosyal yapının, kültürün ve her canlıya sonsuz saygının oluşması için eğitim birinci önceliktir. Eğitim bir sistemler bütünüdür ve onu oluşturan; müfredat, okul, eğitim yöneticileri, öğretmenler, öğrenciler ve veliler gibi ayakları mevcuttur. Bu ayaklar içerisinde en önemli yere sahip olan ise öğretmenlerdir. Bu nedenden ötürü her toplumun birinci önceliği öğretmenler olmuştur.

      Son aylarda, ama doğru ama yanlış kalıplara sahip bir şekilde hayatımıza hızlıca giren Öğretmenlik Meslek Kanununun bilincindeyiz. Bu yazımızda detaylı bir şekilde bu konuya değinmek yerine, bu tarihten 170 yıl geriye giderek öğretmenlik mesleğiyle ilgili ilk yasal mevzuat olan Darülmuallimin Nizamnamesinin gerekçesi ve getirdiği yenilikleri irdelemeyi daha anlamlı buldum. O gün neyi doğru yaptılar? Biz onlardan 170 yıl sonra, onların yaptıklarını geride bırakacak hangi doğruları yaptık? O gün neyi yanlış yaptılar da olmadı? Biz bugün onların yaptığı hangi yanlışlarda ısrar ederek bu yola çıkıyoruz(çıktık). 

       Birçok, mevki ve koltuk sahibi kişinin engellemelerine ve bilimin şeytan icadı olduğunu söylemelerine rağmen Osmanlı Devleti de, 18. Yüzyıl sonundan itibaren eğitim alanında yenilikçi adımlar atmaya başladı. 1773’te Mühendishane-i Bahri-i Hümayun, 1795’te Mühendishane-i Berri-i Hümayun, 1826’da Tıbhane-i Amire, 1834’te Mekteb-i Ulumi-i Harbiye, 1821’de Ali Tercüme Odası gibi eğitim kurumları kurularak modern eğitimde adımlar atılmaya başlandı. Bu okulları, 1839 yılında açılan Mekteb-i Maarif-i Adliye ve Mekteb-i Ulum-i Edebiyye adlı okullar izledi. Orta öğretim düzeyinde ise 1845’te askeri okulların olduğu illerde idadiler, 1847’de ise Rüştiyeler açılmaya başlandı. Bu gelişmelere paralel olarak, bu okullara öğretmen yetiştirmek ve eğitim-öğretimi daha nitelikli hale getirmek üzere Darülmualliminler kurulması da ihtiyaç haline gelmiş oldu. Yukarıda sayılan okulların kurulumu ve gelişimi için hem Avrupa’ya öğrenciler gönderildi hem de Avrupa’dan önemli eğitimciler getirildi.

          Avrupa’ya göre eğitimde geri kalınmışlığın ciddi bir şekilde kabul edildiği ve tartışıldığı dönemlerde önemli bürokratlar ve düşünürler öğretmen yetiştirme konusunda Tanzimat Fermanı’yla çalışmalar içerisine girmişlerdir. Yapılan bu çabalar ve çalışmalar 1851 tarihinde ilk Darülmuallimin Nizamnamesinin ortaya çıkmasıyla kendisine sarsılmaz bir alan bulmuştur. Bu konuda en önemli çalışmaları Ahmet Cevdet Paşa’nın girişimleri ile yazılı hale getirilmiştir. Öğretmenlik mesleğini yapacak kişilerin yetiştirildiği yerler ne kadar medreseler gibi gözükse de birikimleri ve ders verme kabiliyetlerine ne kadar sahip oldukları da tartışılacak konular arasındadır. Türk eğitim tarihinde, ilk planlı ve programlı öğretmen yetiştirme işi 16 Mart 1848’de Darülmuallimîn adında bir okulun açılmasıyla başlamıştır. Milli eğitim tarihimizde, 1840’lı yıllarda herkesin öğretmenlik yapamayacağı, öğretmenliğin özel bir meslek olması gerektiği kanaati hâkim olmuş ve öğretmenlik yapacak kimselerin özel olarak yetiştirilmesi amacı ile 1848 yılından itibaren öğretmen yetiştiren okullar kurulmuştur.

        Padişah Abdülmecit’e sunulan ve Ahmet Cevdet Paşa tarafından kaleme alınan, öğretmen yetiştirme nizamnamesi Mayıs-1851 de yürürlüğe girilmiştir. Nizamnamede yer alan önemli detaylara dikkat çektiğimizde karşımıza şunlar çıkmaktadır:

1- Nizamnamenin gerekçelerinde bahsedilen; Arapça, Farsça ve matematikle ilgili derslere yer verilmesi önemli olurken, daha da önemli olan, o dönemde okulda okuyan öğrencilerin, yılın bazı ayları “cerre” denilen bir uygulama için okuldan ayrılarak, halkı bilgilendirme amaçlı Anadolu’ya gitmeleri ve halktan topladıkları yardımlarla okula dönmeleridir. Burada yapılan bilgilendirmenin içeriği ile ilgili elimizde net bir bilgi yoktur ama sonucunda bağışlarla dönmeleri, amaç konusunda kafamızda soru işaretleri bırakmaktadır. Bu durum Ahmet Cevdet Efendi tarafından, öğretmenliğin onur mesleği olduğu, bu uygulamanın öğrencileri incittiği, dilenci durumuna düşürdüğü gerekçesiyle kaldırılması ve öğrenci maaşlarının arttırılması önemli bir uygulamadır.

2- İhtiyaca göre okula öğrenci alınması ve okula alınacak öğrencilerin “kötü hal ve hareketlerinin bulunmaması şarttır” ifadeleri çok ama çok önemli bir uygulamadır.

3- Darülmuallimîn öğrencileri, belli sürede gerekli bilgileri öğrenince, gerek İstanbul’da, gerek taşrada ne zaman ve ne tarafa olursa olsun, Rüşdiye mektebi hocalığı ile görevlendirildiklerinde, bunu istememezlik etmeyeceklerini belirten kendilerinden birer senet alınması ve Meclis-i Maarif-i Umumiye de saklanacak olmasıdır.

4- ‘’Öğrencilere ödenen maaşların arttırılması, okula iki sınavla öğrenci alınması, sınavın birinin yazılı diğerinin ise sözlü niteliği taşıması ve sözlü sınavda görev yapacak jüri üyelerine yemin ettirilmesi.’’ Bugün en çok ihtiyacımız olan, içerisinde farklı denklemlerin ve çıkarların olmadığı, tamamen liyakat usulü ile atamaların olmasıdır. 

 5- ‘’Son sınıfta olma zorunluluğu olmadan yılda bir kaç kez açılabilecek sınava isteyenlerin girebilmesi, bitirenlerin bitirme başarılarına göre atanmak için sıralamaya konulması önemlidir.  Okulu bitiren öğrencilerden, ataması yapılmayanların okul biter bitmez okuldan ayrılmamaları, atama zamanına kadar okulda kalarak, öğretmenleri ile derslere girmeleri, yeni gelişmeleri öğrenmeleri ve bildiklerini unutmamalarının sağlanmalıdır.’’ Bu maddede anlaşılacak olan, sadece isteyen ve bu konuda gerekli güvenceyi veren kişilerin öğretmen olarak seçilmesidir. Adeta staj öğretmen yetişme görevi üstlenen doğu illerinin, asıl gelişmesine( geliştirilmesine) paralel olarak bu bölgelere gelen öğretmenlerin en az dört yıl boyunca kalmaları zorunlu kılınmalıdır. Bir kişi dört yılının sonunda okulunu değiştirse bile yeni atanacağı okulda aynı şekilde dört yıl boyunca kalması zorunlu hale getirilmelidir.

                                                                                                            Ercüment ZÜNGÜR