Bir çocuğun başarısını gerçekten onun için mi, yoksa bizim rahatlamamız için mi önemsiyoruz?

Theodore Zeldin, çocuklara güvenmenin önemini hatırlatır: “Herkes kendi yolunu bulmalı.” Bu yaklaşım, başarıyı sürekli kaygıyla ölçen toplumumuz için önemli bir uyarıdır.

Bizde ödev çoğu zaman çocuğun değil, ailenin sorumluluğu hâline gelir. Çocuk ödevini yapmadığında, ebeveyn bunu kendi “notu” gibi hisseder. Evler, öğrenme ortamı yerine sorgulama ve kıyaslamanın yapıldığı yerlere dönüşür. Özel dersler bu baskıyı kısa süreli azaltır ama uzun vadede çocuğun sorumluluk hissini zayıflatır.

Oysa sorumluluk, çocuğun kendi hatalarıyla yüzleşmesine izin verildiğinde gelişir. Bir ödevi siz hatırlattığınız için değil, kendisi hatırladığı gün olgunlaşır. Bazen bir yanlışı ondan önce fark edip düzeltmek iyilik değil, öğrenme fırsatını elinden almaktır.

Başarıyı çoğu zaman notlarla ölçüyoruz; oysa asıl önemli olan merak, sabır, özdenetim gibi karakter nitelikleridir. Belki de bizi kaygılandıran çocuğun başarısızlığı değil; “yetersiz ebeveyn” gibi görünme korkusudur.

Ödev krizlerinin ardında çoğu zaman pedagojik sebepler değil, birbirimizi kıyasladığımız toplumsal baskı vardır. En büyük olgunluk ise kendi gerçekleşmemiş hayallerimizi çocuklarımıza yüklememeyi öğrenmektir.

Sonunda şu soruyla yüzleşmek kalıyor:
Çocuğun yolunu biz mi çiziyoruz, yoksa kendi yolunu bulması için ona alan mı açıyoruz?

Unutmayın: Çocuğun kendi adımı, bizim attığımız en mükemmel adımdan daha öğreticidir.