SARIKAMIŞ’TA YÜZLERCE ÇOCUK

          “Yol kenarında karların içinde çömelmiş bir asker, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyordu. Kaldırıp yola sevk etmek istedim. Beni hiç görmedi. Zavallı çıldırmıştı. Bu suretle şu lanetli buzullar içinde biz belki on bin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bıraktık ve geçtik”. Kurmay Subay Şerif Bey “Sarıkamış” adlı kitabı.

             Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkan Vekili Dük Aleksandroviç Pietroviç Sarıkamış’ta gördüklerine anılarında şöyle yer vermiş:

“İlk sırada diz çökmüş 9 kahraman. Mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar… İkinci sırada cephane taşıyanlar var, sandıkları bir avuçlamışlar ki, kâinattan hırslarını almak istiyor gibiler. Öylesine kaskatı kesilmişler… Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda. Allahuekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel, Allah’larına teslim olmuşlardı.”

          Tarih: 25 Aralık 1914. Yer: Sarıkamış. Askerler eksi 30 derecede dinmek bilmeyen tipiden korunmaya çalışarak bellerine kadar gelen yeni yağmış kara bata çıka tek sıra halinde yürüyorlar. Uzayıp giden asker sırasında birbiri ardına düşen askerler görülüyor. Önce ayakları donuyor. Düşenlerin çoğu bir daha kalkamıyor. O anın tanıklarından Köprülülü Şerif (İlden) şöyle diyor: “Biz belki on bin kişiden çok insanı bir günde karların altında bıraktık ve geçtik.” (Köprülülü Şerif İlden, Sarıkamış, s. 213.)

            Bir köy evinin önünde yatan, üstleri karla örtülmüş cesetler görülüyor. Hilmi Bey, evin kapısını açtırıyor. İçeride, odun tomrukları gibi üst üste dizilmiş cesetler var. Soğuktan bronz heykeller gibi duruyorlar, hiç bozulmamışlar. Yarbay Aziz, duygularını gizleyerek “Bunları niçin defnetmediniz?” diye soruyor. Hilmi Bey, çaresizce başını öne eğiyor, “Toprak donmuştur. Kazma işlemez” diyor. (Alptekin Müderrisoğlu, Sarıkamış Dramı, s. 196.)

          Yukarıda yazdığımız anıları çoğaltabiliriz ama bu kadarı bile bize işin önemini ve kutsallığını öğretmektedir. Burada işin tarihi kısmına çok değinmek istemiyorum zaten hepiniz uç aşağı beş yukarı olayları biliyorsunuz. Ben sizler için işin daha çok anı kısmına değindim ve bulduğum yanında Vanlı çocukların bu süreçte Sarıkamış ta olmasalar da Sarıkamış türevli cephelere yardım götürürken başlarına gelen olaylardan bahsedeceğim. 

        Karlı Van Dağlarının Aslan Yürekli Çocukları Hoy cephesinde çarpışan Jandarma’dan Van’a bir haber gelir: ‘’ Erzak ve fişeğimiz tükendi, acele cephaneye ihtiyacımız var’’ diye. Fakat cepheye erzak ve cephane taşıyacak, savaşacak askerler ve eli silah tutan Vanlıların çok büyük bir çoğunluğu Sarıkamış, Çanakkale, Galiçya ve Trablusgarp’ta vatan savunmasında, ölüm kalım mücadelesi vermektedir. Cephedeki askerlerimize cephane taşıma görevi cesur, vatan sevgisi dolu, narin bedenlere; yani Vanlı çocuklara düşer. Zaman geçirilmeden Van’da hazırlıklar başlar. 12-17 yaşları arasında öğrencisi bulunan okullara, iş yerlerine ve ailelere haber gönderilir. Kısa süre içinde gönüllü, yaşları küçük yürekleri büyük 120 Vanlı çocuk bu göreve seve seve talipli olur. Bu arada çocuklara gidiş gelişlerinde öncülük etmek ve başlarında bulunmak üzere 2 Öğretmen, sayılı askere sahip olan Van Jandarma fırkasından 18 Jandarma da kafileye katılır.

         Çocuklara ve ebeveynlerine; Hoy cephesine nasıl, hangi yoldan gidileceği, kimlerin başlarında bulunacağı anlatılır. 120 Vanlı kahraman çocuk, okul ödevlerini, arkadaşlarını, sevdiklerini, oyunlarını bir kenara bırakarak vatan ödevine cesaretle, inançla hazırlanır. Yola çıkılacağı gece, anneler çocuklarının ellerline kınalar yakar, kulaklarına türküler söyler, yüreklerine kahramanlık destanlarından örnekler aktararak sarılarak birlikte uyurlar. Sınırlı imkanlar ölçüsünde, kalınca giysiler giyindirilerek hazırlanan çocuklar hicran vakti dedeleri, nineleri, anneleri, bacıları, kardeşleri ve yakınlarıyla ağlaşıp, koklaşıp, kucaklaşarak vedalaşırlar. Kafileyi uğurlamak üzere yaşlıların, kadınların oluşturduğu Vanlılar gün ışıklarıyla beraber Van şehir merkezinde Ulu Cami önünde (1915 te yakılıp yıkılan Eski Van şehrinin en büyük camisi) toplanırlar. 18 asker, 2 öğretmen; silah ve fişek, 15 yaşından küçük çocuklar; çocuk başına 1000 fişek, 15 yaşından büyük çocuklar; fişek ve erzak yüklenir. 120 Vanlı kahraman çocuktan oluşan kafile, dualar, gözyaşları ile uğurlanır. Mendiller sallanır, sular dökülür aslanların ardından; kazasız belasız çabuk gitsinler, çabuk dönsünler diye.

        Mevsim kış, aylardan Ocak. Yol uzun, hava çok soğuk. Hayvanların ve köylülerin kullandığı karlı, yamaçlı dağ yolunda günler, geceler boyu yürünür. Uzun, yorucu yürüyüşten sonra cepheye sağ salim ulaşılır. Siperlerdekilerin imdadına yetişen 120 isimsiz kahraman emanetleri cephedekilere teslim ederek kutsal ödevlerini başarıyla yaparlar. Kafile Van’a dönmek üzere aynı güzergâhtan hemen yola çıkar. Kar yağışı başlamıştır. Dönüşün çetin geçeceği iyiden iyiye hissedilir. Çocuklar evlerine, arkadaşlarına, okullarına tekrar kavuşabilmenin özlemiyle yürürler. Tipinin, karın, soğuğun kendilerine acı sürpriz hazırladığını ise hiç düşünemezler. Dinmek bilmeyen kar yağışı şiddetini artırmakla kalmaz; kar, tipiye dönüşür, korku, endişe saçar. Yol boyunca tipinin çıkardığı uğultu sesine kurt, köpek sesi karışır. Saray ilçesine yaklaşıldığında göz gözü görmez. Adım atmak imkânsızlaşır. Jandarma çavuşu, öğretmenlere; ‘’ Hava çok kötü, don ve tipi var. Çocukların başına bir felaket gelmesinden korkuyorum…’’ diyerek endişesini öğretmenlerle paylaşır. Çocuklar birbirlerine tutunurlar. Zaman ilerledikçe yol uzar, umutlar tükenmeye başlar. Kafile donmaya karşı yol boyunca çeşitli hareketler yapar. Ama bunlar, başlarına gelecek felaketi önlemeye yetmez. Sonuçta, nefesler kesilir ayaklar işlemez olur. Sıfırın altında kırk dereceye varan dondurucu soğuk ve tipi önünde çaresiz savunmasız, sığınmasız kalan, 120 Vanlı kahraman çocuk, 18 Jandarma ve 2 öğretmen beyaz karların üzerine serilir.

       Felaketin Van’da duyulması üzerine olay yerine koşanlar, kimi çömelmiş, kimi uzanmış, kimileri, birbirlerine tutunmuş 80 çocuk, 8 asker, 2 öğretmenin cansız, donmuş, şahadete ulaşmış bedenlerini karlar altından çıkarır. Kurtarılan ve hayat belirtileri gösteren 40 çocuk, 10 jandarma perişan bir durumda Van’a getirilir. Van hastanesinde Doktor Refik Bey, Katolik Ermeni Doktor Maltızyan’ın yoğun çabalarıyla zatürree ve donma tehlikesi geçiren 10 asker ve 40 çocuktan; 22’si kurtarılır. Ancak 12 çocuk bütün çabalara rağmen kurtarılamayarak hastanede hayatını kaybeder. Kahramanlar kafilesi bu faciada toplam; 98 çocuk, 10 asker ve 2 öğretmeni şehit verir. Van’ı yas kaplar. Evlere şivan düşer, gözyaşları sel olur, acılar yürekleri dağlar. (Alıntıdır)

          Daha ne kadar uzatılabilir ve daha neler yazılabilir. Rusların tüm doğuyu kuşatması ve evlerde eli silah tutan her kişinin Ruslara karşı dağlarda mücadele ediyor olması. Evde bulunan kadınlar yaşlılar ve çocuklar, en önemli görev tabiî ki bunlara düşmekteydi. Tandırlar sönmeyecek ve yun çorap örmek için ellerden şişler düşmeyecek. İhtiyaç olanda okuldaki çocuk kalemini, defterini sırasının altına koyup kınalı ellerle yaşına bakmadan yollara düşecek ya dönecek ya da şahadete uğurlanacaklar.

                                                                                                                   Ercüment ZÜNGÜR