Geçenlerde iki arkadaşımla Van’ın akşam ve gece fotoğraflarını çekmek için, şehri en iyi gören tepelerden birine çıktık.

İki saatlik bir uğraşın sonunda istediğimiz görüntüyü yakalayacağımızı düşündüğümüz bir yerde durduk.

Şöyle dönüp şehre baktık…

Kıyafeti yırtılmış, yırtılmakla kalmamış; kirden, pastan çürümüş bir insan görünümünde.

Şehrin üzerinde kocaman bir toz bulutu.

Oradan öyle bakınca ne kadar kirli bir şehirde yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz.

500 bini aşkın insan her gün hava niyetine tozu soluyor.

Kafayı ‘betonlaşmayla’ bozmuş bir zihniyetin eseri.

Büyükşehir!

Doğru düzgün uzanan bir sokak veya cadde yok…

Işıklandırma sıfır.

Şehrin ana girişleri neresi, anlamanız mümkün değil.

Oysa betonlaşma varsa toz olmamalı bu kadar…

O gece karanlığında bile Vangölü’nün nasıl kirlendiğini anlamak mümkün.

Örneğin Çimento Fabrikası’nın olduğu kıyılar, onlarca kilometre uzaktan bile ‘kireç’ havuzu gibi duruyor.

Ancak şehrin içindeki Van Kalesi karanlığa mahkum.

Adam gibi bir ışıklandırma yapmak, Turizm İl Müdürlüğü’ne zor geliyor.

Nereye, hangi kurumuna baksan, döküntü bu şehrin.

BU döküntüler içinde hâlâ nasıl övünebildiklerini anlamak mümkün değil.

Daha önce de demiştik: Allah’ın yarattığı doğal güzellikler ve Urartuların binlerce yıl önce yaptıklarıyla övünüyorlar.

Bu doğal güzelliğe, tarihi geçmişe değecek bir çalışma var mı derseniz, yok.

Aksine yaptıkları, bu doğal ve tarihi dokuyu her gün biraz daha mahvediyor.

Her geçen gün biraz daha yaşanmaz bir şehir yaratılıyor.

Mimari estetik bir iştir.

Mimarinin bir felsefesi olmalıdır.

Bizde mimar yok, (İmzaları kullanılır sadece) müteahhit var; onlar da metrekareden ne kadar kâr elde edebileceklerinin hesabını yapıyor.

Yılan hikayesine dönen şehrin imar planı ne için o kadar geri gidip geldi sanıyorsunuz?

Adam gibi yeşil alanı, parkları olan bir şehirde yaşamamız için mi?

Hayır, ne münasebet!

Betonlaşma zihniyetine alan açmak için…

Bu nedenle şu adam, bu kişi belediye başkanlığına aday olmuş, şunları yapacakmış gibi incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerle uğraşmanın bir anlamı yok.

Şehrivan’daki arkadaşlarıma da önerimdir: Zaman ve emeğinizi bu adamlarla harcayacağınız yerde, genel bir zihniyet sorgulaması yapmanız daha faydalı olacaktır.

Seçimi kesin kazanacak iki partinin de burunlarından kıl aldırmaz bir tavır içinde olduklarını rahatlıkla görebiliyoruz.

İki partideki bu tavrın, bu partilerin şemsiyesi altında aday adayı olanları da aynı davranış biçimine koyduğu muhakkak!

İki parti, “Nasıl olsa kazanacağız havasında”

Bu iki partiden adaylar olanlar, “Aday gösterilmesek de ihya edileceğiz” tavrında.

Yapageldikleri propaganda söylemleri gibi; bu şehirde yaşayanları düşündükleri yok, dertleriyle dertlendikleri mümkün değil...

***

Sosyal MEDYA KAŞARLARI

Bütün bu hengamenin içinde bazı kişiliksizler de sosyal medya üzerinden farklı isimlerle, onlarca hesap açıp, kendinin veya ailesinden birinin adını ha bire ön plana çıkarmaya çalışıyor.

İstediğini alamayınca da başlıyor hakaret edip, küfretmeye…

Kişiliksiz işte.

Savcılığa gideceğimizi haber alınca hemen hesabı kapatıyor.

Kişiliksiz olduğu kadar beyin özürlü de.

Hesabı kapatınca kurtulacağını sanıyor; anlaşılan beyni sadece klavyeye dokunan parmaklarına hükmedebilecek seviyede.

İstediğin kadar kapat, bulunman yarım saati almaz.

Sahte hesaplarla kendini, benliğini tatmin ediyorsun madem, bu hesabı da vereceksin elbet; öyle kurtuluş yok.

Bak biz buradayız, kendi ismimizle yazıyoruz.

Sen de gel kendi isminle yaz-çiz, söyle konuş!

Yiyorsa tabi…