Bilgelik, insanın içsel pusulasıdır. Sessiz bir yön tayini… Rüzgârın yönüne değil, vicdanın sesine kulak verir. Seneca'nın dediği gibi, "Doğru yönde ilerliyorsak artık geriye dönmeye gerek yoktur." Peki, bu doğru yönü nasıl buluruz?
Bu sorunun peşinden giderken, Hermann Hesse’nin Siddhartha’sındaki şu unutulmaz sözler, bilgeliğin doğasını anlamamıza rehberlik eder: "Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir, ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez (yaşanır)."
Buradan yola çıkarak, hangi düşünceler ve yürek halleri bizi hakikate yaklaştırır? Bu sorunun izini sürerken, farklı düşünürlerin bilgelik anlayışları bize bir pusula olabilir.
Modern Türk düşüncesinin derin seslerinden Kenan Rıfai, bilge insanı şöyle tanımlar: “İncinmemek ve incitmemektir.” Ne büyük bir derinlik… İncitmemek belki çaba ister ama incinmemek, gerçek bir içsel dirayet meselesidir. Yetkin insan, ne başkasına zarar verir ne de başkasının sözüyle yıkılır. Çünkü kendi merkezinde durmayı öğrenmiştir. Bu insan tipi, Rıfai’ye göre, hakikatin temsilcisi; adalet ve merhametin yeryüzündeki taşıyıcısıdır.
Bu bakışı, Sezai Karakoç şu ifadeyle tamamlar: “Allah’a teslim olan, eşyayı teslim alır.” Gerçek bilgelik, teslimiyetle başlar. Allah’a güvenen kişi, dünya karşısında eğilmez. Zira iç dünyasında sağlam duran insan, dış dünyanın rüzgârlarına kapılmaz. "Selam" kelimesi, sadece bir selamlaşma değil; esenlik, barış ve huzur demektir. Teslimiyet, o esenliğin kapısını açar.
Daha da geriye gidersek, Aristo bilgeliği iki temele oturtur: Bilgi ve ruhsal davranış. Ona göre felsefe yalnızca düşünmek değil, düşünceyi yaşantıya dönüştürmektir. Bilgi, kişinin iç dünyasını dönüştürmüyorsa, henüz bilgelik sayılmaz. Bilge kişi, bilgiyi özümseyen ve onu eylemle yoğurandır.
Seneca ise bilgeyi örnek insan olarak tarif eder:
Herkes bilge olamaz belki, ama örnek bir duruş sergileyebiliriz. Çünkü örnek insanlar toplumun öncüleridir; onların erdemli yaşamları, başkalarının da kendi içindeki bilgeliği keşfetmesine vesile olur.
Seneca'nın özeti çok yerindedir: “Felsefe, erdeme ulaşmanın yoludur. Erdem, bilgenin doğayla uyumlu bilgisidir. Bilgelik ise bu erdemleri yaşama geçiren kişiliğin kendisidir.”
Peki, siz bu yolculukta kendinizi nerede görüyorsunuz? Tutarlılık mı, teslimiyet mi, incelik mi sizi daha çok tanımlar?
Belki de bilgelik, mükemmel olmak değil; eksiklerimizle barışmak, hatalarımızdan ders çıkarmaktır. Her gün biraz daha öğrenmek, biraz daha sevmek, biraz daha susmak… Belki de bu üçlü, bilgeliğe açılan kapıdır.
Unutmayın: Bilgelik yalnızca bir fikir değil, bir yaşam biçimidir. Bilge kişi, sadece doğruyu bilen değil, doğruyu yaşayan insandır. O, iç huzuru dış görünüşten üstün tutan; söz yerine eylemi koyan; yargılamak yerine anlamayı seçendir. Tıpkı bir tohum gibi… Bilgelik de içimizde gizlidir. Ama o tohumun filizlenmesi sabır, özen ve niyet ister.
Bugün kendinize şu soruyu sorun: “Benim içsel pusulam nereye dönük? Bilgelik benim için ne ifade ediyor?”
Cevaplar hemen gelmeyebilir. Ama bir kitap açarak, iç sesinizi biraz daha dikkatle dinleyerek ya da sadece susup derin bir nefes alarak bu yolculuğun ilk adımını atabilirsiniz.
Çünkü en uzun yolculuklar bile, tek bir adımla başlar.