Kurban Bayramı… Her gelişiyle birlikte sokaklara yayılan o et kokusu, çocukların şen kahkahaları, komşulukların pekiştiği o eşsiz atmosfer… Ancak bu bayramın kendine özgü bir de "macera" defteri var. Özellikle acemi kasapların kesimhanelerdeki mücadelesinden, özgürlüğüne düşkün kurbanlıkların şehirde estirdiği kısa süreli paniklere kadar, Kurban Bayramı’nın her anı adeta bir hikaye barındırır. Ama tüm bu tatlı telaşın sonunda, yine de hepimiz aynı dilekte birleşiriz: Huzurlu ve güzel bir bayram.
Her yıl, Kurban Bayramı’nın vazgeçilmez figürlerinden biri de "acemi kasaplardır". Yıl boyunca klavye başında, masa başında çalışan eller, bir günlüğüne de olsa satır ve bıçakla tanışır. Genellikle babadan kalma bir miras, yahut eş-dost meclisinde yapılan bir "ben de yaparım" iddialaşmasıyla başlayan bu serüven, çoğu zaman komik, bazen de ufak tefek yaralanmalarla sonuçlanan dramatik anlara sahne olur. Kimi zaman kurbanlığı tutarken bacağını sıyıran, kimi zaman yanlış bir hamleyle kendini kesen acemi kasapların hikayeleri, bayram sohbetlerinin en sevilen başlıklarındandır. "Geçen sene falanca kendini nasıl kesmişti, anlatsana bir daha!" replikleriyle kahkahalar havada uçuşur. Oysa o eller, canını dişine takmış, Allah rızası için bir ibadeti yerine getirme çabasındadır. Kan revan içinde kalan önlükler, yüzlere sıçrayan lekeler, o günün gurur nişaneleri gibi taşınır. Bir yandan beceriksizlikleriyle dalga geçilse de, bir yandan da o samimi çaba takdirle karşılanır. Çünkü biliriz ki, bu çabanın ardında yatan niyet, her şeyden önemlidir.
Kurban Bayramı’nın en renkli anları ise kuşkusuz kaçan kurbanlıkların maceralarıdır. Özellikle büyük şehirlerde, dar alanlarda yaşayan kurbanlıklar için bu bayram, adeta bir "özgürlük koşusu"na dönüşebilir. Hatırlıyorum da, Rize’de bir kurbanlığın çay bahçelerinin labirentine dalışını… Simsiyah bir boğa, kesim için getirildiği yerden bir anda fırlamış, yeşilin binbir tonu arasında kaybolmuştu. Onu yakalamak için seferber olan köylülerin terli alnında, hem bir yorgunluk hem de bu beklenmedik misafire karşı duyulan hoş bir tebessüm belirirdi. Sonunda, uzun uğraşlar sonucu yakalandığında, sanki o da halinden memnun, teslim olmuş bir ifadeyle yerine geri dönmüştü.
Van’da ise kaçan kurbanlıkların rotası çoğu zaman Van Kalesi'ne ya da Van Gölü'nün serin sularına doğru olur. Geçtiğimiz yıllarda, kaleye doğru depar atan bir dananın peşinden koşan kalabalığı görenler, adeta bir aksiyon filmi izlemiş gibiydi. Dana, tarihi surların eteklerinde bir süre dolandıktan sonra, yakalanma korkusuyla kendisini gölün serin sularına bırakmıştı. Gölün lacivert sularında yüzen bir kurbanlık görmek, Vanlılar için bile sıradan bir durum değildir. Bu anlar, şehrin sakin rutinini bir anda bozan, herkesi şaşırtan, ama aynı zamanda tebessüm ettiren anlardır. O gün, Van Gölü sadece inci kefaline değil, kısa bir süreliğine de olsa bir kurbanlığa ev sahipliği yapmıştı. Bu kaçışlar, her ne kadar sahipleri için stresli olsa da, dışarıdan bakanlar için adeta bir bayram şenliğine, bir komedi gösterisine dönüşür. Herkesin cep telefonlarıyla çektiği o görüntüler, sosyal medyada hızla yayılır, bayramın unutulmaz anıları arasına girer.
İstanbul gibi metropollerde ise kaçan kurbanlıkların maceraları bambaşka bir boyut kazanır. Daracık sokaklarda, apartmanların aralarında, hatta bazen binaların içine dalan kurbanlıklar, şehir hayatına alışık olmayanlar için büyük bir şaşkınlık yaratır. Bir dananın Bağdat Caddesi’nde tramvay yoluna çıkması, yahut bir kurbanlığın AVM otoparkına girmesi… Bu tip haberler, her Kurban Bayramı öncesi ve sırasında, gazetelerin üçüncü sayfalarını, televizyonların haber bültenlerini süsler. "Binaya giren kurbanlık", "Metroda kurbanlık paniği" başlıkları, bayramın mizahi yönünü ortaya koyar. Bu anlar, şehirlinin alışık olmadığı bir manzarayı, bir anda kent yaşamının tam ortasına taşır. Trafik bir anda durur, insanlar şaşkınlıkla izler, bazıları kahkahalara boğulur, bazıları ise endişeyle olayı takip eder.
Bir de "yola düşen kurbanlıklar" var. Kimi zaman nakliye sırasında yaşanan bir aksaklık, kimi zaman ise kesim yerinden kaçan bir kurbanlığın ana yola fırlaması… Bu durumlar, hem hayvanın kendisi hem de trafikteki insanlar için tehlikeli anlar yaratır. Ancak yine de, trafik polislerinin, vatandaşların ve hayvan sahiplerinin ortak çabalarıyla bu durumlar genellikle kazasız belasız atlatılır. Bu anlar, şehir hayatının koşuşturmacasın da, bir anda durup düşünmemizi sağlayan, hayatın beklenmedik anlarını bize hatırlatan kesitler sunar.
Tüm bu telaşlı, bazen komik, bazen de endişe verici anlara rağmen, Kurban Bayramı’nın özündeki o ruh hiç değişmez. Kesilen kurbanlarla yoksulların doyurulması, komşuluk ilişkilerinin pekişmesi, akraba ziyaretleriyle aile bağlarının güçlenmesi… Bayram, her şeyden önce bir araya gelmenin, paylaşmanın ve şükretmenin adıdır. Kurbanlıkların o kısa süreli kaçışları, acemi kasapların beceriksizlikleri, belki de bayramın o coşkulu atmosferine eklenen tatlı birer anekdot, unutulmaz birer anı olarak yerini alır.
Bu bayram da, tıpkı diğerleri gibi, kimi için telaşlı, kimi için maceralı, ama herkes için mutlaka huzurlu ve güzel anılarla dolu olsun. Rize’nin çay bahçelerinden Van’ın tarihi sularına, İstanbul’un binalarından yolların ortasına… Nerede olursa olsun, Kurban Bayramı’nın ruhu, hepimizin kalbine bir yudum huzur ve bereket getirsin.