Rivayet olunur ki: "Harun Reşid’in oğlu Me’mun henüz çocuk iken, hocası sebepsiz yere sopayla ona vurmuştu. Me’mun:

-’Neden bana vurdun?’ diye sordu. Hocası ona sadece:

-’Sus!’ dedi.

Biraz konuştular. Me’mun tekrar sordu:

-’Neden bana vurdun?’ Hocası yine:

-’Sus!’ dedi.

20 yıl sonra Me’mun halife olunca, ilk iş olarak hocasını çağırttı ve:

-’Bana neden sebepsiz yere vurmuştun?’ diye sordu. Hocası tebessüm ederek:

-’Onu hâlâ unutmadın mı?’ dedi.

Halife Me’mun:

-’Vallahi asla unutmadım’ dedi.

Hocası tarihe ibret olarak not düşülecek şu sözleri söyledi:

-’Zulme uğrayanın asla unutmayacağını öğrenesin ve kimseye zulmetmeyesin diye yaptım. Sakın ha kimseye zulmetme! Çünkü zulüm, yıllar geçse de kalpte sönmeyen bir ateştir!” dedi.

***

Zulüm; sınırı aşmak, doğru yoldan sapmak, adaletsizlik yapmak, hakkını vermemek vs. olarak tarif edilmektedir. Özetle zulüm, adaletin zıddıdır.

Çocukluğumuzda “Dayak cennetten çıkmadır” sözü çok kullanılırdı. Çocuklar iş öğrenmek için ustaya veya Kur’an öğrenmek için cami hocasına teslim edilince “Eti senin, kemiği benim!” denilirdi. Zira dayaksız bir eğitim düşünülemezdi. Bu yüzden dayaklı eğitim ile yetişen nesil de aynı yöntemi benimserdi.

Okulda yediğim dayakların bir kısmını şimdi gibi hatırlıyorum. Bir ara neden sadece bunları hatırladığımı düşündüm. Sonunda sebebini bulduğumu sanıyorum. Hepsinin ortak yönü haksız olmalarıydı. Demek ki hak ettiğime inandığım cezalar bende olumsuz bir etki bırakmamıştı. Haksız yere aldığım cezalar ise bir çeşit zulüm olduğundan hatırımda kalmışlardı. Demek oluyor ki maruz kalınan zulümlerin gerçekten unutulmama gibi bir özelliği var.

Zulüm sadece dayakla olmaz. Kalp kırmak, hakaret etmek, kişinin onurunu zedelemek ve yasaklanmış olan mobbing uygulamaları vs. da zulme örnek teşkil eder.

"Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın" diyor Tolstoy.

Hugo ise “Hâkimiyet kuvvetine sahip olan adam, ne kadar aşağı olursa; hâkimiyet tavrı da o derecede şiddetli olur… Bu tavır, yabani hayvanda vahşilik; aşağı sınıfa mensup adamda ise merhametsizlik şeklinde kendini gösterir” diyor.

Dinimize göre de zulüm büyük günahlardandır, çünkü zulümde, insanların can, mal, inanç gibi en doğal haklarının ihlali söz konusudur.

Resulullah (sav) bir hadisinde duası reddedilmeyecek üç kişi içinde “mazlumun duasını” da saymaktadır.

Bazı kişiler, yönetimleri altındaki çalışanlarına zulmettiklerinin farkında bile değillerdir. Bu çok daha kötü ve acınası bir durum. Zulmettiklerinin farkında olanlar hiç olmazsa hatalarını telafi etme imkânına sahiptir. Farkında olmayanlar ise ah almaya devam ederler. O ahlar birikir birikir ve bir gün tıpkı bir yanardağ gibi patlar da o zalim bile neye uğradığını şaşırır.

Geçmiş yıllarda bir arkadaş çok zulme maruz kalmıştı. Yıllar sonra yüce Allah o zalimin üzerine öyle bir bela musallat etti ki mazlum Ya rabbi ben o kadar da beddua etmemiştim! demek durumunda kalmıştı. 

Arapların güzel bir sözü var:  Zulmet ve yat. Ancak şunu bilesin ki yatmayan bir Allah var!”

Hangi kademede olursak olalım gün içinde çalışanlarımıza veya görevimiz gereği hizmet sunduğumuz vatandaşlara yönelik davranışlarımızı gün sonunda film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçirelim. Yaptığımız veya yapmakta tereddüt ettiğimiz herhangi bir şeyi birisinin evladımıza, göz bebeğimize yaptığını salim bir kalp ile düşünelim. Eğer o davranışın evladımıza yapılmasında bir sakınca görmeyip o davranışı onaylayabiliyorsak mesele yoktur. Ancak onaylayamıyorsak, bu davranışı bir başkasının göz bebeği olduğunda kuşku bulunmayan bir evlada nasıl revâ (uygun) görebiliriz? Hem de o kişi bize Allah’ın emaneti olan bir vazifede, yardımcı ve destekçimiz iken?

Rabbim bizi zulme uğramaktan ve özellikle de zalim olmaktan korusun.