Gerçek bilgiye ancak sorgulayarak, şüpheyle yaklaşarak ve tecrübe ederek ulaşılabilir. Bilgi, bireyin kendi hayatını olduğu kadar toplumun da geleceğini aydınlatan güçlü bir ışıktır. Cemil Meriç’in “Hayatımı iki kelime özetler: Öğrenmek ve öğretmek” sözü, bilginin insani yönüne işaret ederken; Seneca’nın, “Gizli kalacaksa bilgeliği istemem” ifadesi, paylaşılmayan bilginin kıymetsizliğini hatırlatır.

Öğrenmek ve öğretmek, birbirini besleyen bir döngüdür. Bernard Shaw’ın “Birisine bir şey öğretmeye kalkarsanız, o şeyi asla öğrenemez” sözü, öğrenmenin ancak aktif katılımla mümkün olduğunu gösterir. Bilgi, ancak deneyimlenirse ve paylaşılırsa kök salar. Dale Carnegie’nin dediği gibi: “Zihninizde sadece bilgi kalır; eyleme dökmezseniz anlamını yitirir.”

Bugün, bilgiye kolay erişim sayesinde doğrular kadar yanlışlar da hızla yayılıyor. Sosyal medyada karşılaştığım bir olayda, düşünceme uygun olduğu için sorgulamadan inanmak üzereydim. Fakat durup araştırınca, iddianın asılsız olduğunu fark ettim. O an, sorgulamanın hayati önemini bir kez daha kavradım.

Bilgiyi anlamak, paylaşmak ve eyleme dökmek; bireysel bir sorumluluk olduğu kadar toplumsal bir görevdir. Bilgiye sahip olmak değil, onu ahlaki bir bilinçle kullanmak erdemdir. Bu bilinçle hareket etmek, yalnızca kendimizi değil, toplumu da aydınlatır. Bilgiyi ışık gibi taşımak, karanlıkları yarmanın en etkili yoludur.

Siz de bu dansa katılmaya, öğrendiklerinizi paylaşmaya ve yaşamın ritmine bilgiyle yön vermeye var mısınız?