Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;

Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

                                                           (M.Akif Ersoy)

Ahlaklı denildiği zaman kişinin toplumun hor gördüğü davranışlardan sakınan ve hoş gördüğü davranışlara uygun yaşayan insan akla gelir. Ancak faziletli yani erdemli insan bununla kalmaz, iyi insandan beklenen, yapması zorunlu bulunmayan iyi davranışları yapmaya gayret gösterir.  Ahlak konusunda başkalarına hep örnek olur. (Ahlak Psikolojisi; Prof. Dr. Erol Güngör)

Fazilet yani erdem sahibi kişiler, toplumlarda övülmüştür. Peki, nedir bu fazilet? Soruyu TDV İslam Ansiklopedisi’ne sorduğumuzda şu cevabı alırız: Kur’an’ın temel fazilet olarak ısrarla vurguladığı takvâya sahip olanlardan bahsedilirken bunların başlıca nitelikleri şöyle sıralanır:

       Bollukta da darlıkta da mallarını Allah için harcarlar,

       Öfkelerine hâkim olurlar,

       İnsanları bağışlarlar,

       Kötülükte ısrar etmezler.

       Yumuşak davranış, merhamet, tövbe, hayırseverlik, ahde vefa, sabır, metanet doğruluk…

Fazilet sahibi olan kişinin vicdanı rahattır. Kendini hesaba çektiği zaman çoğu zaman davranışlarında kusur görmez -hata demiyoruz- ve huzur içinde yaşar. “Kusur görmez” diyoruz çünkü o kusurları daha fikir aşamasındayken zihninden silmiştir. Bu kişileri tarif etmek için kullanılan bir söz vardır: Ne zaman başını yastığa koysa çok sürmeden mışıl mışıl uykuya dalar. Oysa vicdanı rahat olmayan kimsenin içinde ise hep bir sıkıntı olur. O sıkıntılar uykuya dalmasına engel olur.

Yukarıda faziletli bir kimse, kendisini hesaba çektiği zaman kusurunu görmez demiştik. Öte taraftan ruhsal bozukluk olan kibirli, psikopat, şizofren vs. hastalık sahibi olanlar da kendini kusurlu görmez. Özellikle ‘kibri’ hastalık diye tanımladığımıza dikkat çekmek isteriz. Kibir sahibi bir insan istisnalar hariç kendini kibirli kabul etmez.

İnsanı en fazla sıkıntıya düşüren şey suçluluk duygusudur. Faziletli insan bu türlü suçlamalarla karşılaşmaz. Faziletli yaşamasından dolayı yaşadığı mahrumiyetler ona sıkıntı vermez. O bilir ki faziletli davranmak mahrumiyet getirebilir. O başta bunu ön görerek seçimini yapmıştır. Bu yüzden yaşadığı mahrumiyet belki onu mutlu etmez ama ona huzur verir.

İnsan faziletli doğmaz,  ailesi veya kendi gayreti ile fazilet sahibi olur. Şimdi bir düşünelim,  bu sayılan meziyetlere sahip arkadaş, komşu vs. istemez miyiz? Ya eşimizin, çocuklarımızın da bu meziyetlere sahip olmalarını? Çok güzel olurdu öyle değil mi? Çevrenin bu meziyetlere sahip olması insana güven, huzur ve mutluluk verir. Tersinden bakalım; komşular, arkadaşlar, eşimiz, çocuklarımız da böyle bir komşu, arkadaş, eş ve anne-baba ister. Bu konu üzerine düşünmeye değmez mi?