Bazı insanlar bir iyilik yaptıklarında bunun karşılığını bekler. Kimi bunu açıkça talep etmez ama derinlerde bir yerde, iyilik ettiği kişiye karşı bir borç yazıldığını düşünür.

Ve bir de bambaşka bir grup vardır:
Onlar, iyilik yaptıklarını bile düşünmez.
Meyvesini verdikten sonra ödül beklemeyen bir asma,
Balını yapıp sessizce çekilen bir arı gibi...

Bu insanlar gösterişsizdir. Sessiz ama kalıcıdırlar. Bir iyiliğin ardından bir yenisine yönelirler. Mevsimi gelince yeniden meyve veren bir ağaç gibi…

Marcus Aurelius’un şu tanımı, sanki doğrudan onları anlatır:

“Ne zaman bir iyilik etsen ve biri ondan yararlansa, neden aptalların yaptıkları gibi ayrıca üçüncü bir ödül beklersin?

İyilik, sözlükte “karşılık beklemeden yapılan yardım” olarak tanımlanır. Burada karşılıksız kelimesinin altını çizmek gerekir.
Çünkü karşılık beklenerek yapılan bir şey artık iyilik değil, bir tür alışveriştir.
Cemil Meriç’in veciz ifadesiyle:

“Karşılık beklenen iyilik, iyilik değil tefeciliktir.”

Sıkça söylenir: ‘İyilikten maraz doğar.’
Maraz; sıkıntı, hastalık, dert demektir. Bu söz, iyilik yapanın sonunda zarar göreceği, pişman olacağı düşüncesini besler. Peki, neden böyle olur?

Çünkü iyiliğin içine gizlice bir beklenti sinmiştir.
Minnet, vefa, teşekkür, ilgi…
Ve o beklenti gerçekleşmeyince, kalp kırılır, zihin incinir.
Oysa beklenti varsa, iyilik zaten baştan yara almıştır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Nefsine danış, kalbine danış. İyilik, nefsin yatıştığı, kalbin yatıştığı şeydir.”
Çünkü kalbi daraltan bir beklenti, gerçek iyiliğin önüne perdedir.

Bu noktada toplumda zaman zaman Hz. Ali’ye atfedilen şu söze de değinmek gerekir:

“Ben ona iyilik yapmadım ki, bana kötülük yapsın.”

Bu söz, sükûnetli bir duruş gibi görünse de, Hz. Ali’ye ait değildir ve İslami öğretiyle de çelişir.

Sonuç:

İyilik, insanın içindeki en saf cevherdir.
Yapıldıkça artar, gösterilmedikçe derinleşir.
Beklentisizce yapılan her iyilik, dünyaya sessizce serpilmiş bir umut tanesidir.
Ve bizler, o iyiliği çoğaltacak olanlarız.

Bir tek kişinin iyiliğiyle bir şehir güzelleşebiliyorsa...

Bu ‘tek kişi’ neden siz olmayasınız?