Kışın en soğuk günlerinden biri yaşanılmaktadır. Dışarıda fırtına var ve şehre gitmek için yolların açılması beklenilmektedir. Yolun ne zaman açılacağı belli değil ve tüm ev ahalisi sobanın yandığı odada oturur bir şeyler konuşacak olan evin büyüğünün ağzına bakarlar. Çironklar, masallar ve oyunlar bir yerden sonra akla gelmez tükenir. Evin geri kalan kısmı konuşmaktan çekinir onların hatırında varsa da anlatacakları evin büyüğüne hatırlatılır. Ki bu çekinme korkudan değil mahcubiyetten ve utanmaktandır. Yanan tezek sobasının üzerinde fokur fokur kaynayan su, üzerine bırakılmış patatesler ve sobanın etrafının güneşi andıracak bir kızıllığa bürünmesi. Benden öncesini bilmiyorum ama benim dönemimde elektrik vardı fakat bir gelir on giderdi o yüzden evde lokuz veya gazyağı lambası mutlaka hazır bulundurulurdu, hele bir misafir geldi mi evde düzen biraz bozulurdu fakat herkes misafirden yana gayet mutluydu. Bu misafirlik tek günlük değildi çünkü yollar kapalı ve misafirin gitmesi yolların açılacağı güne kadardı.

Dedemizin yanında oturunca cebinde acaba şeker var mı diye yokladığımız zaman elimize çarpan ilk şey takvim yaprakları oluyordu. Ya da bize harçlık vermek için elini gömleğinin cebine götürüp paraları çıkardığı zaman parayla birlikte eline takvim yaprakları gelirdi. Genelde o takvim yaprakları kırışmıştır ve az az yıpranmış kısımlarına bakılacak olursa daha önceki günlere ait takvim yapraklarıydı. Bu takvim yaprakları atmaya kıyılmazdı ve mutlaka evin bir yerinde biriktirilirdi. Her sabah dedemiz büyük bir heyecanla, ilk iş olarak duvarda asılı takvimden o günün takvim yaprağını koparırdı. Bazen başkası da koparırdı ama bu durum dedemizin çok ta hoşuna gitmezdi ve belli etmese de biraz kızardı. Kışın soğuk günlerinde, yanan sobanın etrafında oturmuş dedenizin kopardığı takvim yaprağından okuduğu metinleri dinliyorsunuz. Elindeki küçücük yapraktan dünyaları sıralıyor. Adeta mini ansiklopedi; o günün tarihinden bilgiler veriyor, öğütler sıralıyor, çocuklara isimler öneriyor, günün yemeği hakkında fikir veriyor ve önemli bir konu hakkında bir hikayeyi barındırıyor. Belki çoğu gencin o takvimin ne olduğu konusunda en ufak fikirleri bile yoktur ama eskiler iyi bilir. Özellikle telefonun, televizyonun hayatımızda bu kadar yoğun olmadığı dönemlerde yaşayan insanlar çok iyi biliyor bu takvimi. Saman kâğıdından üretilmiş olan bu mini takvim bizim ilk okuma-yazma sürecimizin yeterli kıvama geldiğini göstereceğimiz bir kıvanç ölçüsüydü. Göğsümüzü gere gere dedemizin elinden alıp sesli bir şekilde okuduğumuz ilk kitabımızdı.

O küçücük yaprakta neler yoktu ki, cemrenin havaya, karaya, suya düşmesi, kırlangıç fırtınası ve zemheri kış günlerinin başlangıcı ile ilgili bilgiler bu yaprakta verilirdi.Günlerin kısalması veya uzaması hatta kaç dakika uzayıp-kısaldığı hakkında net bilgiler verirdi. Tarihte bugün, görgü kuralları, önemli günler, haftalar, maniler, fıkralar ve şiirler. Aslında bir gün içerisinde alınması gereken birçok önemli bilgi buradan alınırdı. Peki, şimdi yok mu? Var, fakat o samimiyet o sıcaklık nerdeyse hiç yok. Evlerde saatli maarif takvimi yerini daha çok telefon ekranı almıştır. Çoğu çocuk-genç saatli maarif takviminin ne olduğunu bile bilmiyorlar,  hatta orta yaşlı birçok kişi bile saatli maarif takvimi görmese hatırlamayacak duruma gelmiştir. Bu bir eksiklik mi? Bence evet, bu bir eksikliktir çünkü modern dünyanın bize zorla dayattığı tüketim teknolojisi bize kolayca alıp unutabileceğimiz ve tekrar tekrar bakmak zorunda kalacağımız bir yöntem sunmaktadır ki buda bizi rahata alıştırmaktadır.

Saatli maarif takviminden öğrenip kafamıza nakış ettiğimiz ve yıllarca unutamadığımız o değerli bilgiler günümüz teknolojisi ile hızlıca öğrenilip unutulan bilgiler haline gelmiştir. Saatli maarif takvimi üzerindeki bilgiler okunulduğu ortam aktif bir ortamdı. Okuyacak olan büyüğümüz dikkatlice dinlenilir ve gerekirse sorular sorulur hatta diğer dinleyenlerle bu konu hakkında konuşulup bu bilgiler iyice pekiştirilirdi. Günümüzde yapılandırmacı eğitim adı altında uygulanılmaya çalışılan birçok yöntem o minicik ve sıcak evlerde uygulanılmaktaydı. Modern köleliğin bize zorla dayattığı hatta mecbur bıraktığı uygulamalar maalesef eskiden kullanılan birçok önemli değerimizi bize unutturmuştur.