İnanıyorum ki bu soruya hiç düşünmeden bir anda şehit olmak diye cevap verecek milyonlar var. Elbette şehitlik gibi kutsal bir makamı herkes ister. Ancak unutulmamalıdır ki yaşamak da kutsaldır. Bu kutsallığı Rabbimiz bize vermiştir. Öyle ki: “Bir insanı (haksız yere) öldürmenin, bütün insanları öldürmüş gibi olur.” (maide:32) ayet-i kerimesinde Rabbimiz haksız yere bir kişiye dahi dokunulmasına izin vermez. Bir canın karşılığı olarak bütün insanları öldürmüş gibi muamele göstereceğini bize bildiriyor. Allah, insan canına böyle bir kutsiyet vermiştir. Ancak kutsal olan yaşamı kutsal ölüme çevirdik. İslam’ın büyük bir kısmını yanlış anladığımız gibi insan yaşamının önemini de yanlış anladık. İslam aleminde uzun bir zamandır insan yaşamı üzerindeki bütün kurguyu şehit olma üzerine kurdular. Halka yaşamayı öğretmediler. Avrupa, İslam aleminden aldığı bilimle yaşamaya önem verirken, halkını yaşatmaya, öğrendiği tüm ilimle halkına daha refah bir yaşam sunmanın peşinde olurken, İslam alemi sadece şehit olmaya önem verdi. Bunun sonucunda hiçbir çalışma yapmayan tembel, uyuşuk, sefil bir halk yığını oluşturdular. Öyle ki kendi öz vatanında mülteci kampları kurdular, yüzbinlerce kişi kendi evinin yanında kurulan mülteci kamplarındaki çadırlarda yaşamak zorunda kaldı. Müslümanlara böyle bir sefaleti yaşattılar ve buna rağmen elimden ne gelir bu sefalete nasıl son veririm gibi düşüncelerle çalışma yapmaktan ziyade tek isteğimiz şehit olmak oldu.

Her şeyi kadere bağladılar. Nasıl olsa ölüp gideceğiz gibi kaderi düşüncelerle insanları oturmaya, tembelliğe sevk ettiler. Günün sonunda her savaşta öldürülen, katledilen, ırzına geçilen, işkencelerle rezil edilen yığınla Müslüman görmeye başladık. Müslüman halka inanılmaz rezillikler yaşattılar buna rağmen halkın tek düşüncesi şehit olmak… Uzun yıllardır bu düşünce günümüze kadar böyle devam edip geldi. Şu anda da Filistin ve neredeyse tüm İslam aleminde gördüğümüz tek şey şehit olma isteği. Yaşamayı istemiyorlar sadece şehit olmak… Herkes dua ediyor:  

“Allah’ım Gazze’ye gidip şehit olmayı nasip et”

Herkes şehit olsa Gazze ve kutsal belde Kudüs yine İsrail’e kalmıyor mu? Kimse demiyor hayır yaşayalım. İsrail’in çocukları yaşamayı ne kadar hak ediyorsa, bizim çocuklarımızda en az onlar kadar güzel bir yaşamı hak ediyor. Batının çocukları huzur içinde bir yaşamı ve refah seviyesi yüksek bir geleceği ne kadar hak ediyorlarsa, İslam’ın çocukları da bombalarla parçalanıp şehit olmayı değil en az batılı çocuklar kadar annelerinin kucağında huzur içinde bir uykuyu, mutlu bir gelecek hayali kurup, rahat ve huzurlu bir yaşamı hak ediyorlar.

Ölüm elbette ilahi bir emirdir, burada bir isyanımız yok.  Ömrümüzün sonu da hayırlı olsun ancak; bu her savaşta parçalanıp havalara uçacak şekilde olmasın. Bu bir yudum su içmek, bir lokma yiyecek yemek için kafirin merhametine muhtaç olacak şekilde olmasın. Bu üzerimize yağan bombalara son verilmesi için kafirden medet isteyecek şekilde de olmasın. Bu hayır değil zillettir. Çocuklarımıza zerre miktarı acımadan onları vahşice katlettiler, kadınlarımıza tecavüz ettiler, ırzımızı çiğnediler, gençlerimizi alıp hapishanelerde türlü türlü işkencelerden geçirdiler, biz sadece fazla acı çekmeden erken ölüp, şehit olmasını bekledik. Ya da bu acılara son vermesi için Allah’tan Ebabil istedik, Mehdi istedik…

Yıllardır İslam coğrafyası böyledir. Amerika, Irak’ı işgal edip kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden milyonlarca Müslümanı katledince ebabil istedik. Afganistan işgal edilince ebabil istedik. Suriye yerle bir edilirken daha çok ebabil istedik ve yıllardır Gazze için ebabil istiyoruz. Ne ebabiller geldi ne Amerika ile İsrail, İslam coğrafyasında yaşattıkları bu vahşete son verdiler ne de biz farklı bir şey yapalım dedik. Çünkü elimizden o masum insanları kurtaracak hiçbir şey gelmiyordu. Çünkü o güne kadar canlarımızı kurtarmak için hiçbir çalışma yapmamıştık. 

Bu başımıza gelenler yukarda anlattığım gibi sadece şehit olma üzerine kurgulanmış bir hayatın sonucuydu. Şehit olalım direk cennete girelim başka bir şey istemedik. Tüm hayatımızı kısa yoldan cennete girme üzerine kurguladık. Zaten başka bir şey istemediğimiz için şu an hastanede acı içinde kıvranan bir çocuğa bir ağrı kesicinin İslam devletinin sınır kapısından ulaşması için kafirin merhametine muhtaç olmuş durumdayız. Bakalım kafir ne zaman izin verecek de acılar içinde kıvranan çocuklara bir ağrı kesici bir yudum su ulaştıracağız. Kafirden vicdan azabı bekliyoruz, merhamete gelmesini bekliyoruz ve bunun sonunda da cenneti istiyoruz. Elbette cenneti herkes ister ancak cennet için illa şehit olmaya gerek yoktur. Cennet için kafirin merhametine muhtaç olmaya hiç gerek yoktur.

“Mizanda alimin kaleminden dökülen mürekkebinin bir damlası şehidin kanından ağır basar” Hadis olarak aktarılan ancak sahih olması tartışılan bu cümlenin anlamını bugün çok daha iyi anlıyoruz. Evet belki bu söz sahih bir hadis değildir ancak ne yaptığını bilen bir alim ile ne yaptığını bilmeyen bir mücahit arasında dağlar kadar fark vardır. Zaten bu sözün doğruluğunu kanıtlar nitelikte olan; “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” (Zümer:9) ayet-i kerimesi alimin, ilmin önemine vurgu yapmaktadır. Çünkü cahil cihat etmesini dahi bilmiyor. Cihat edeyim derken İslam adına zulüm işliyor ve İslami terörizm denilen ucube bir şeye sebep oluyor.

Çocuklarımıza Hz.Hamza, Hz.Halid, Hz.Ömer, Hz.Ali (Allah cümlesinden razı olsun) gibi İslam’ın savaş kahramanlarını anlattık. Bunları anlatacağız ve yaşayacağız burada bir sorun yok ancak İslam’ın ilim kahramanlarını; İbn-i Firnas’ı, Razi’yi, el-Battani’yi, Zehravi’yi, el-Cezeri’yi, İbn-i Sina’yı, İbn-i Rüşt’ü, Sabit bin Kurra’yı, Biruni’yi, Cabir’i anlatamadık. Dünya’da bilimsel olarak uçan ilk insan Müslüman bilim adamı İbn-i Firnas’tır ancak bugün havacılık ilmini ve uçak sanayisinin ilmini elinde bulunduran Batı toplumudur. Dünyada ilk robotik sistemi kuran Müslüman alim el-Cezeri’dir ancak bugün robotik sistemle demir kubbeyi kuran Yahudilerdir. Dünya’da ilk defa ateşli topları en aşılmaz denilen kale surlarını yerle bir ettirecek kadar ileri seviyeye taşıyarak kullanan ordu İslam ordusudur ancak bugün MK-84 bombalarını ve balistik füzeler gibi en etkili füzeleri elinde bulunduran kafir ordusudur. Burada nasıl bir terslik olduğunu sizde anlıyorsunuzdur. Amerika ve İsrail terörünün elinde olan bilimi Müslüman bilim adamları başlattılar ancak onlardan sonra devamını getirmediğimiz için bizden alındı ve bize karşı en acımasız şekilde kullanılıyor. Yukarıda isimlerini zikrettiğim sahabelerden hiçbir savaşta yenilgi yüzü görmeyen Hz.Halid bugün yaşamış olsaydı bir ata değil kendi tasarlayıp, ürettiği bir F-35’e binerdi, müşriklerin korkulu rüyası olan Hz.Hamza yaşamış olsaydı elinde bir kılıç değil demir kubbeyi yerle bir eden füzelerin tasarım ve üretiminde kullandığı bir kalem görecektik. Hz.Ali yaşamış olsaydı insansız hava araçları ve benzeri ilmin zirvesini ondan görecektik. Onlar yaşadıkları dönemin zirvesiydiler. İslam için ellerinden gelenin çok fazlasını yaptılar. Onlar sadece şehit olmak için yaşamadılar, yaşatmak için yaşadılar.

Efendimiz (aleyhisselam): “İlim mü’minin kaybettiği malıdır” buyuruyor. Bir insan elindeki değerli bir eşyayı kaybettiğinde ne yapar? Gerekli tüm yerlerde arama yapar, duyuru yapar hatta polise gider kaybettiği malın devlet tarafından aranıp bulunmasını ister. Ancak biz ümmet olarak devlet ve millet el ele verip kaybettiğimiz malımızı bulmak için böyle ciddi bir gayretle çalışıp çabalamaktan ziyade yıllarca oturmayı tercih ettik. Günün sonunda bizim kaybettiğimiz malımızla bizi can evimizden vurdular ve acımasızca vurmaya da devam ediyorlar.

Ahiret, cennet, cehennem öbür alem gibi konular üzerinde durulduğu kadar Müslümana öğrenilmesi farz kılınan ilmi konular üzerinde durulmadı. İnsanlarda sadece ahiretimi kurtarayım da başka bir şey istemem düşüncesi oluşturuldu. Ancak unutulmaması gerekir ki ahiret sefalet içinde yaşayıp, zillete rıza gösterilerek kurtarılmaz. Ahiret bir yudum su içmek için kafire muhtaç olarak kurtarılmaz. Ahiret İslam toplumuna zilleti yaşatarak kurtarılmaz. Ahiret izzetli bir İslam yaşamı sonunda kurtarılır ve eğer o izzetli yaşamın sonunda şehitlik olacaksa o zaman o şehadet bir anlam kazanır.   

Halka neden büyük çoğunlukla şehitlik anlatıldı da neden yaşamak anlatılmadı? Bunun onlarca sebebi var. En önemli sebep Moğolların İslam alemini istilası olarak görülür. Moğolların işgaline kadar İslam alemi bilim yuvasıydı. Bağdat’ta, Rakka’da, Semerkand’da, Endülüs’te ve daha birçok yerde bilim yuvaları ve rasathaneler kurulmuş, bu bilim evlerinde toplanan yukarıda ismini zikrettiğim alimler bugünkü bilime ışık tutacak ilmi çalışmalar yapıyorlardı. Ancak Moğollar bu beldeleri işgal ettiğinde buralarda tek bir canlının bile sağ kalmasına izin vermediler. Bir kediyi bile sağ bırakmayıp, sokaktaki kedi, köpekleri bile katledip, İslam beldelerini talan ettiler. İçinde bir milyon kitabın bulunduğu Bağdat kütüphanesini yerle bir edip yaktılar. Alimleri vahşice katlettiler. Moğolların bu istilası sonunda oluşan devletler tamamen korumacı ve savaşçı bir toplum oluşturdular. Çünkü ilmin onları korumadığını, bir daha böyle bir saldırıda ilim adamlarına değil de savaşçılara ihtiyacımız var düşüncesiyle insanları savaşçı bir toplum haline getirdiler. Bunun ne kadar yanlış olduğunu yıllarca gördük ve hala görüyoruz.

Bugün Filistin de yaşanan felaket böyle bir düşüncenin ürünüdür. Filistinliler toprak satmadı ancak yaşamayı unuttu. Yaşamak onlara unutturuldu. İngilizler 1917’de onların topraklarını işgal ettiğinde Filistinlilerin tek düşüncesi İngilizlerin karşısında şehit olmak vardı. 1948’den beri İsrail’in karşısında tek düşündükleri şehit olmak... Bunu son günlerde küçücük çocukların şehitliği istemelerinden anlıyoruz. Yedi-sekiz yaşındaki çocuklar ne anlar şehitlik nedir? Onun yaşaması gerekirken ona şehitlik öğretilmiş. Zamanla ızdıraplı çölde mülteci kamplarında yaşamaktansa şehit olmak bunlara çok daha güzel geldi ve yaptıkları tek şey günlük yaşamlarını idame ettirecek sıradan bir iş yapmak ve sonra eve gelip rahat içinde evde çocuklarıyla oturmak. O günün sonunda bir huzur beklerken karşısında arı gibi çalışan İsrail’li ona bir türlü rahat yüzü göstermedi. Adeta sen şehit olmak mı istiyorsun. Merak etme ben seni şehit etmesini çok iyi biliyorum. Hatta son günlerde Gazze’ye yaptığı bombardımanlar ve hastane katliamı sonunda İsrailli yetkililerin yaptığı açıklamalar bunu kanıtlar niteliktedir. Hastaneyi bombalamasından kısa süre sonra İsrail ordusunun resmi facebook sayfasında aynen şu açıklama yapıldı:

“Tıbbı malzeme ve sağlık personeli yetersizliği nedeniyle Gazze’deki Baptist hastanesinin bombalanmasına ve onlara merhametli bir ölüm verilmesine karar verildi.”

İsrail hastaların, yaralıların, çocukların bombalanmasını merhametli bir şey olarak görüyor. Biz sadece ölümü beklersek bize daha çok merhametli ölümler yaşatırlar. 

Umulur ki bu yanlışlardan dönülür ve ölmenin değil de yaşamanın daha kutsal olduğunu anladığımız ve buna göre çalıştığımız günler gelir ve kafirin bize yaşattığı zillete son verilir.

Soru: Bugünlerde sipariş edilen Ebabilleri acaba Allah gönderse İsrail’in üzerine mi gönderir Yoksa israil’in füzelerini havai fişek izler gibi izleyen Müslümanların üzerine mi gönderir?