Açık kalple konuşan düşman, içten pazarlıklı dosttan daha iyidir. (Beydeba)

Bu yazımızı,  olduğu gibi görünen, bizleri eleştiren ve düşmanlık besleyen insanların, iki yüzlü insanlardan daha kötü olmadığını tarihten bir hikaye ile alıntılayarak anlatmaya çalışacağız. Konumuzun özünü ikiyüzlülük oluşturduğu için ikiyüzlülüğe kısaca değinmek istiyorum.

Şöyle bir düşünelim, insan neden ikiyüzlü olur? Bu sorunun birden  çok cevabı olabilir ama ben ikisine değinmek istiyorum. Birincisi korku ikincisi ise menfaat yani çıkar sağlama arzusudur. Korku insanı olduğundan farklı görünmeye zorlar. Bunun sebebi de bizleriz. Bizden korkmayan insanlar daha az ikiyüzlülük gösterir. Demek ki, insanların bizden korkmamasını sağlayabilirsek; daha az ikiyüzlülük ile karşılaşabiliriz. Gelelim hikâyemize:

Sultan III. Murad, Sokullu Mehmet Paşanın yardımı ile padişah olunca ilk olarak en büyüğü yirmi yaşında olan beş kardeşinin derhal öldürülmesini emreder. Tahta geçer geçmez, Fatih Kanununa göre yaptığı bu iş ulema arasında hoş karşılanmaz. III. Murat'ın hocası tarih yazarı, Saadettin Efendi, genç padişahın bu işi Sokullu'nun tavsiyesiyle yaptığını öğrenince; fena halde üzülür ve “Milletin başına ne geliyorsa hep bu devşirmelerden geliyor,” diyerek açıkça bu tutumunu belli eder. Sokullu da hocaya karşı cephe alır.

Padişah bir bilgin pir ile konuşurken, bu duruma temas edip: "Biri çok değerli vezirim, öbürü hocam. Doğrusu bazen kimden çekineceğimi şaşırıp ikisinin bu haline çok üzülüyorum der.”

Pir ona: “Sultanım her ikisi de içi dışı bir; sevdikleri sevmedikleri aşikar -açık- insanlar, hiç çekinmeyiniz er geç bir anlaşma yolu bulunur. Bence çekinmeniz gereken insanlar başkadır, diye söze başlayıp şöyle bir hikâye nakleder:

"Hz. Süleyman'a saf köylülerden biri gelir: “Ey hükümdar der, duydum ki, sen bütün hayvanların dilinden konuştuğun gibi; dilersen cinlere emir verip bir insanı da istediğin kılığa sokarmışsın. Hz. Süleyman'ın bu saf adamın sözlerine güleceği gelir ama maksadını anlamak için belli etmeyerek:

- Peki sen bir hayvan kılığına girmek mi istiyorsun? diye sorar.

Adam: Evet bir düşmanım var onu zehirlemek istiyorum,” der.

- O halde hangi hayvanın haline girmek istiyorsan sen bul söyle?

Adam Hz. Süleyman’ın dileğini rahatça yerine getireceği sevinci içinde saymaya başlar:

- Akrep olsam, yok... yok... belki can havli ile üzerime basar... Yılan olsam, acıyla kıvranırken beni ikiye bölebilir... Aslan olsam... O da olmaz; silâh taşıyor hem de iyi nişancıdır... diye birçok zehirli hayvanları sayıp bir türlü karar kılamaz…

O zaman Hz. Süleyman der ki:

-Görüyorsun ki, içi zehirli bir yılan gibi kin ve fesatlıkla dolu bir insan bu saydığın bütün hayvanlardan tehlikelidir. Zira insan o hayvanları görür görmez, ona göre davranarak tedbir alarak silâhını hazırlar; ama sinsi, emniyet telkin eden bir görünüşün altında zehir saklayan iki yüzlü insana -tedbirsiz davrandığı için yenilir.

Bu hikâyedeki olay farklı bir bakış açısı sunuyor. Aslında salim bir akılla düşünürsek bu bakış açısını biz de yakalayabiliriz. Ancak biz, bize güleni dost (!), hatalı ve kusurlu davranışımızı eleştireni hasım -düşman kabul ederiz. Bu çelişkili durumu asgariye indirmek için hayatımızdaki ikiyüzlü insanların sayısını azaltmamız gerekir. Bunun için bizden korkmamalarını ve her halükarda iş ve işlemlerimizde adil davranarak ikiyüzlülük yaparak bizden menfaat ve ayrıcalık göremeyeceklerini göstermeliyiz. Diğer taraftan hatamızı yüzümüze söyleyeni mert kabul ederek onları hatalarımızı söylemeye teşvik edersek mesafe almamız işten bile olmaz.

Merhume Atiye Keskin’in Bir Nükte Bir Işık kitabından alınmıştır.