Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin hikmetli öğretilerinden biri, "yargılamama" erdemine dairdir. Bir gün müritleri, toplumun günah saydığı bir davranışı işleyen bir kişiyi görüp hemen hüküm verirler. Mevlana ise şöyle uyarır:
“Öyle demeyiniz. Belki de o, öyle bir tövbe eder ki sizden ileri geçer. Bunu ne bilebilirsiniz?”

Bu derin ifade, insanın sınırlı bilgisine ve görünene aldanma eğilimine güçlü bir hatırlatmadır. Biz sadece dışarıdan gördüğümüzü biliriz; bir insanın kalbindeki niyeti ya da yarın geçireceği samimi bir dönüşümü asla bilemeyiz.

Samimi tövbenin gücü büyüktür. Kur’an-ı Kerim’de Zümer Suresi 53. ayette Rabbimiz şöyle buyurur:
“Ey kendilerine zulmeden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah tüm günahları affeder.”

Bir insan, toplum nezdinde günahkâr görünse bile, içten bir dönüşümle Allah katında yargılayanlardan daha üstün bir konuma yükselebilir.

Bu nedenle başkalarının hatalarını sorgulamak yerine kendi kusurlarımıza odaklanmalıyız. Günah işleme potansiyelinin her insanda olduğunu unutmamalıyız. Bu farkındalık, bizleri kibirden korur ve tevazuya yöneltir. Kalpten yapılan şu dua bize yol gösterici olabilir:
“Rabbim, ben zayıfım. Beni nefsimle baş başa bırakma.”

Unutmayalım ki, nihai hüküm ve sonsuz rahmet yalnızca Allah’a aittir. Günümüzde insanlar çok çabuk yargı dağıtırken, Allah bile hesap gününü beklemektedir. Öyleyse biz kimiz ki bir insanın kaderine peşin hüküm keselim?